VII.
İstanbul bir defa kusmuştur milyon insanıyla
Bu kan ve kir deryasında
Elinde illa ki bir şişe içkisiyle
-İçki ayırt etmez Sıska, sadece adetten bilir içmeyi.-
Bu bulantıdan kalan kendi başına bir varoluştur; İstanbul’un yaşlı sokaklarında
Aşındırır kendinden eski adımlarıyla
Eminönü Fatih arası kaldırım taşlarını
- Meczup galiba bu da!
- Kızım, yaklaşma o tarafa, tut elimi!
Düşünür her gün
Ama her gün, umarak bir gün düşünmeyi bırakmayı
Sindirmek mi gerekir affetmek için
Yoksa yok mu saymalı hepten
Yok sayılmayı babası mıdır öğreten
‘’Şişt, lan! Sıska, naber, nereye böyle yine?’’
Böler uzun yürüyüşünde kısacık sorgu anını Sıska’nın seslenişler
Haliç’in gece soğuğunda ateş diye koydu bir gün aklına Sıska
‘’Bir isim gerek bana. Bir isim. Bana bir isim gerek.’’
Sıska çıradan odun
Otobüslerin kapısı yüzüne kapanan
Bir izmaritin ardında ıssız tarlalarda gelincik diye yanan
Anasının saf bilip dizinde yatırdığı oğlu
Ahmağıdır babasının
‘’İsim… İsim…’’
Ya girmeli bir meyhaneye
Ya taş bilip bu kafayı patlatmalı betonda
Sıska dediğin camdan boncuk
‘’Bağırma oğlum, baban kalkar ha şimdi.’’
Bağırsan ne ki Sıska
Duyar mı otoban sesi ahengi olmuş İstanbul seni?
‘’Nasıl da çarptım kapıyı ama suratına, oh olsun. Babaymış, hadi be. İsim… Bu gerek bana.’’
Kılavuzun acı olmuş Sıska
Tutar mı sandın seni boğazın iskeleleri
Sıska dediğin evli evsiz
Rüzgar sanır her yeli de eğilir içine
Kırılan, mahcup boynuyla Sıska
Bin asırlık ağaçlar gibi devrilir boylu boyunca
Yamacında ateş unutulan koca çınarla kendini sen ayrı mı tuttun Sıska?
devam edecek...
Cansu Türedi
2021-02-14T21:42:36+03:00<3