Siyah kelimesine yüklenen anlam, insanoğlunun varoluşsal ve algısal sorgulamalarına dayanır. Siyah, genellikle bilinmeyenle, boşlukla ve gizemle ilişkilendirilir. Evren dediğimiz uçsuz bucaksız yapı ise bu algıyı sürekli besler; çünkü evrene dair en belirgin farkındalığımız, onun derin bir karanlığa sahip olmasıdır. Peki, siyah gerçekten kötü olan mıdır? Yoksa belirsiz olan mı? Belki de her ikisi birden. Çocuklar evren hakkında düşündüğünde, yıldızlar ve gezegenler kadar, onları çevreleyen siyah boşluk da zihinlerinde yer eder. Bu, siyahın yalnızca varoluşun estetik bir boyutu değil, aynı zamanda bilinmeyenin bir simgesi olduğunu gösterir.


Evrenin siyahlığı, yalnızca ışığın yokluğu değildir; aynı zamanda, bildiklerimizin sınırlarını çizen, insanoğlunun anlam yüklemekten çekinmediği bir sonsuzluk perdesidir. Bu algı belki de varoluşun başlangıcından beri zihnimizde yer eden en eski metaforlardan biridir. Siyahın bize hissettirdikleri, onun fiziksel bir gerçeklik olmaktan çok, insan bilincinin bilinmeyene karşı duyduğu hayranlık ve korkunun bir eseridir.