Çok uzun yıllardır süregelen tartışmalardan biridir bu tartışma. İnsanlık aslında teknoloji, gelişmişlik ve refah anlamında iyi bir seviyede kademe atladı fakat fikren gelişim ve fikri dinginlik açısından sınıfta kaldığı bariz. Özellikle sosyal medyada, Twitter'da birkaç dakika dolaşsanız dahi bu durum anında fark ediliyor. Siyaset ve politikleşme bu şekilde her yere sirayet etmişken sanata etmemesi beklenemezdi. Peki siyasetin sanata bu şekilde sirayet etmesi bir risk mi yoksa bir fırsat mı? Bu sorunun cevabı, her ikisi de. Sanatta bir risk, çoğu zaman da bir fırsat yaratır. Zaten Çincede fırsat ile risk kelimelerinin harf kökü aynıdır, bu kadar tesadüf olmamalı. Fırsat tarafı; siyasetten kaynaklanan durumlara, olaylara karşı sanat dünyasının göstereceği reaksiyondan kaynaklı halk nezdinde bir farkındalık oluşabilir. Örnek verecek olursak; toplumsal kadın-erkek eşitliği farkındalığı, düşünceyi özgür şekilde belirtme ortamı sağlayabilme farkındalığı, savaşların olumsuz etkilerini yansıtabilme vs. Peki, risk tarafına da göz atacak olursak: Toksik ve kısır tartışmalara sokma ihtimali, sanatın ana görevlerinden ayrışıp bu tip yan görevlerin etkisinin artmasından kaynaklı sanatın özüne zarar gelmesi, toplumsal farkındalığı artırayım derken toplumsal kutuplaşmayı artırmaya yönelik riskleri de olabilir. Bu tartışmanın kökeni aslında post-modernizm ile modernizm çatışmasına kadar dayanıyor. Post-modernizm, kabaca sanatın toplumsal yönünü modernizme nazaran daha çok ön plana çıkartır. Yazımızın son kısımlarına doğru gelirken, sanatta bu tip tartışmalar, dünya var oldukça devam edecek. Benim bu yazımı yazmamdaki temel unsur; size taraf dayatması yapmaktan ziyade, bu durumla alakalı gözlemlerimi ve bakış açımı sizlere sunmak istedim.