Beyaz bir çiçek getirdim sana. Ellerimle kazıdım toprağını, bir sürü böcek geldi yanıma. Aslında çok korkarım, bilirsin. Ama senin dostlarından korkmadım. Çiçeğim artık senin olsun istedim. Sana verebileceğim bir şey kalmadı çünkü. En sevdiğim kolyemi getirsem takabilir miydin? Buralarda değerli çok şey var, sana kıymetsiz. Yalnızca üzerinde yaşayacak bir çiçek, kuşların su içeceği bir kap. Başka da bir şey yok. Biraz su döktüm üzerine, toprağın kupkuruydu. Ve biliyorum, sen de kurudun. Çok yaş var buralarda senden kalan. Keşke seni de yeşertebilseydi. Yalnızca üzerindeki çiçeği yaşatabildim. Seni yaşatmaya gücüm yetmedi. Sesimi duyabiliyor musun? Sana sesleniyorum sürekli. Zannetme ki unuttum yokluğunu. Sorularım birikti, hepsi cevapsız. Belki konuşuyorsun ama ben duyamıyorum. Seni dinlemeyeli uzun zaman oldu, sesini unutmadım. Gelirsen bir gün adımla seslen, geldiğini anlayacağım.
Kabuk bağlıyorum zamanla. Yara bandına ihtiyaç duymadan iyileşiyorum. Kabuklardan sen sızıyorsun. İltihap kapmış yaram, üzeri seninle kapanmış. Adım adım akıyorsun içerisinden. Sızım yaramı her gün hatırlatır olmuş... Gökyüzünden sen yağıyorsun, çok üşüyorum. Sıcak bir iklime göç etsem gelir misin? Yanımıza yelpaze alırız. Beraber serinleriz. Birlikteyken yakar güneş bizi. Ayrı ayrı yanmayız. Sevgi her yerin güneşiydi değil mi? Hem bende hem sende birer tane var. Farklı yerlerden bakıyoruz ona. Gözlerimiz başka yerlerde yaşlanıyor. Sen yanmıyorsun, ben kül olmuşum. Olsun, tek başıma alev alev alayım. Sen yeter ki yanma. İkimizde de bir güneş kalsın. Sevgimiz başka yerlerde, aynı ışıkla devam etsin.