O gün çok durgundum, o da bunu fark etti, her zaman az da olsa mutlu görünen, etrafına karşı iyi davranan, selam veren herif; hüzünlü hüzünlü uzağa bakıyordu. "Neden böylesin bugün, korkmaya başladım. Dün bir şeyler mi oldu? Anlatsana biraz." diye sordu Meri. Bir anda heyecanlandım, sıkışıyordum sanki, bunu sormasını bekliyordum ama normal bir şeymiş gibi anlatırsam beni bırakacağından korkuyordum. Sessizce "Boş ver." dedim. Şimdi de benden bir şey saklıyor galiba diye düşünmesin diye çabalamam gerekiyordu. Meri, "Anlatırsan boş veririm, takmayacağımı biliyorsun." deyince dayanamadım. Üstüme üstüme geliyordu, belki çok ufaktı bu olay ama kafama takılmıştı bir kere artık, anlatmaya başladım.

"Saat on iki gibiydi. Yine boş boş dolaşırken sokak lambaları rehberim oluyordu, onlar neredeyse ben tersine gidiyordum. Özelliklede sakin ve sessiz yerlerden... Yürürken etraftan bir ses duydum. O ilahi sessizliği bozan acı bir ses işittim, daha doğrusu bir inilti... Yutkunuyordum anlatırken, daha da donuklaşmıştı sesim. İlk önce çok da takmadım, içip içip sızmış bir keştir dedim ama bu insana benzemiyordu, çok daha hırıltılıydı, dikkatimi çekti. Aşağı baktığımda kanlar içinde bir köpek gördüm. Nefes nefese yere yapışmıştı, galiba araba arka kısmını ezmişti. Normal zamanda olsa çok umurumda olmazdı ama bir anda içim burkuldu, gözlerinde eski bir dost edası vardı. Eğildim, boynunu sevmeye başladım soğukkanlılıkla; gram kadar acıma, merhamet ve tiksinme duygusu yoktu içimde. Nefesi hızlanmıştı, iniltiler yükselmişti. Belli ki acısı artmıştı; yola bakılırsa ezilince bir köşeye kadar sürüklemişti kendini, sessizce yolunu bulup akan kanlar bunu anlatıyordu. Daha dilini bile içeride tutamıyordu O anda en doğru olanın acı çekmesi yerine acısız bir şekilde ölmesi gibiydi ama sıkıntı şu, neden ölmesi? Kurtarılamaz mıydı? Aklım bunda takılı kaldı, neden o an hiçbir şey hissetmedim ve gözümü kırpmadan sanki Tanrı'ymış gibi ölmesine karar verdim?"

Sanki anlatırken kendi içime dönmüştüm Meri’nin yanında. O da çok normalmiş gibi dinliyordu beni. Benim sözlerime odaklanmış, galiba olayı hayal ediyordu. Gözleri çil çil, renkli renkliydi. Onları ayırmadan bana bakıyordu. İlginçtir, bir kadına göre çok kıllıydı.

"Cebimde eski alışkanlıklardan, hala jiletten bile keskin olan, dedemden kalma çakıyı çıkarttım. Ona baktığımda dedem geldi aklıma. Bu da ikinci eski bir dost.

İlk başta biraz sevdim, boynunu kaşıdım, son bir kez sevildiğini hissetsin istedim galiba, ben de bilmiyorum. Sonra elimle atar damarını buldum, çok hızlı atıyordu. Her nefesinde sanki hayata yalvarıyordu bir saniye daha yaşayayım, lütfen bir saniye daha. Kim bilir kime yalvarıyordu -belki köpekler tanrısına- Sonra adalet hissim daha da depreşti, buna görevli gibi hissettim kendimi, tüm güç elimdeydi resmen. Her zaman yargıladığım ve kızdığım kişiye dönüşmüştüm, Tanrı olmuştum ve bu gece üç eski dostumla karşılaşmıştım. Onları uzun süre sonra bulmuştum.

Gözünü bile kapatmaya uğraşmadım, bir elim başındaydı, diğer elimi damarının üstünden çektim ve elim titremeksizin kesmeye başladım. Dik bir şekilde sapladım çakıyı, sonra yana doğru kaydırıp soluk borusunu kestim. Bir iki saniye debelendi ama sonunda soluğunu bıraktı, göçtü gitti, teşekkür edermiş gibi bir damla yaş aktı gözünden. O Anda huzurluydu gibi hissediyorum, belki kendimi kandırıyorumdur, dediğim gibi, hala bilmiyorum.

Sonra asfalttan kaldırıp toprağın üstüne attım ama kazmadım, üstüne toprak atmadım, son bir kez daha gün doğumunu görmesini istedim, güzelce bir sigara yaktım ve yanına oturdum. Bırakmak istemedim onu, belli ki yalnız yaşamak kadar yalnız ölmek de zordu. Yürümeye çıktığımdan beri hiç konuşmamıştım, sonra bu sessizlik de bozuldu, denizden uzakta olmamıza rağmen martı sesi geldi, engin denizlerde uçan martıların sesi artık gitme vaktimin geldiğini fark ettirdi. Derin bir nefes alıp "..." dedim ve arkama bile bakmadan uzaklaştım. Hiç tanımadığım eski bir dostumu bir daha görmemek üzere bırakmıştım. Diğer tanıdığım ikisiyle birlikte...

Üstüm kan içindeydi ama umurumda değildi, zaten saat gece ikiye geliyordu, sadece uyuyamayanlar, uyusalar da kâbus görenler ayaktaydı. Şiir yazanlar ya da hayatı şiir olanlar... Elim cebimde, biraz daha yürüyüp eve geçtim. Balkonda bir sigara daha içip yattım. İyi, üstümdeki kan kurumuştu. O zaman ne üstümü değiştirmek ne de banyo yapmak istedim, sadece uyumak istemiştim. Yatarken bile hala bir şey hissetmiyordum, uykumda da öyle. Ama, ama kalkınca fark ettim. Ben ne yaptım? Belki kurtulma şansı olan bir canlının canını aldım, hatırladığım kadarıyla o kadar da kötü değildi –sanırsam-"

Otobüs girintiye girmişti, birden zıpladık ve Meri konuştu: "Yani belli ki sonunda her zaman istediğini yaptın, karanlık tarafını çıkarttın ve kendini yarattın..." dedi ve yüzüme boş boş bakıp miyavladı.