Sınırı olmayan sancıların dizlerinde büyüdüm ben. Sanrılar göz kapaklarımın altında saklambaç oynarken, en dipsiz karanlıkların içinde bile “hüzün” isimli ebe sobeledi beni. Göğsümü ikiye bölen gözyaşlarının sızısıyla nefesim tükendi. Bundan sebeptir, eksik kalır ciğerlerime dolan her soluk. Göğüs gerdiğim onca dert muharebesinden yarım yamalak çıktım. Boyumu aşan gölgelerin gözlerime bakarak acımasızca vuruşlarından kaçamadım. Her darbede bir damla gözyaşının akmaması için çabaladım. Öylesine derinden, öylesine yürekten istedim ki ağlamamayı. Şimdilerde tek damla gözyaşı dahi öpmez yanağımdan…


Yüreğimin üzerinden geçtiler gecelerce, harf harf dikiş attım her yaranın üzerine. Dize dize pansuman yapmaya çalıştım. Eskaza başardığım zamanlar da oldu ancak çoğu sefer tüm çabam sonuçsuz kaldı. Avuçlarımda kan izleri, yüreğimde koskoca bir toz bulutu kaldı geriye…


Küçücüktü bedenim, yumruklarım, gözyaşlarım, adımlarım.

Nefesim, hırsım, öfkem, küskünlüğüm bile küçücüktü.

Oysa sıradağları aşardı yüreğimdeki sevgi, hayallerim,

İçim içime sığmazdı, içim dışıma taşar, gözlerim parlardı,

Öylesine küçüktü ki bedenim, kimse görmezdi,

Gözlerinin önünde erir giderdim,

Kimse uzanıp tutamazdı,

Gece çöker, karanlık penceremden odama dolardı,

Odamın ışıkları yanmazdı,

Gözlerimin tüm pırıltısı kaybolurdu,

Güneş doğardı hiçbir şey olmamış gibi…


Çok gülerdim eskiden,

Kanatlarım bile vardı,

Hiç doymadı insanlar,

Önce hayallerimi yıktılar,

Sevincimi, gülüşlerimi çaldılar,

Ruhumu sömürdüler,

Gözümdeki ışığı söndürdüler,

Yüreğimdeki tüm sevgiyi söktüler,

Geriye kapkara gece gibi duran

Bir iskelet bıraktılar…


Çok gülerdim eskiden,

Kanatlarım bile vardı…