Bizim buralar soğuktur biraz. Kışlar sert yazlar ise ılık geçer. Aylardan bir sonbahar ayı, ben yine bir kaldırımda tünekliyorum. Neden bilmiyorum ama bence kaldırımlar burada görebileceğiniz en rahat yerler. Ara sıra bağırtı sesleri gelir, çocuklar ağlar, kocalar eşlerini döver. Alıştım artık buna, tuhaf; insan böyle bir şeye nasıl alışabilir? Yine bir akşam vakti mesken olarak tuttuğum kaldırımıma doğru yol almıştım ki birden bir yüz gördüm akşamın o soğuk karanlığında. Daha önce hiç öyle bir yüz görmemiştim. Hatta sadece ben değil, daha önce hiç kimse böyle bir yüz görmemiştir ömründe. Mosmor olmuş göz torbaları, sanki sefil insan gözleriyle cehennemi görmüş gibi bakan o korkunç siyah gözleri, yara bere içinde kalmış dudaklarıyla bir kızdı bu. Çok büyük değil taş çatlasa yirmi yaşında idi. Resmen yürüyen ölümdü. Bu kız dikkatimi çekti, sanki aynı anda her yere bakıp her şeyi görüyor ama aynı zamanda hiçbir yere bakmıyormuş gibiydi. Üstünde diz kapağına kadar inen koyu yeşil renkli ince bir kaban, altında siyah dizleri yırtık bir pantolon ve son olarak ayağında yıpranmış bir bot. Bu kız böyle nereye gidiyordu acaba? Sanki hiçbir yere gitmiyormuş gibiydi. Her ne olursa olsun onu takip etmeye karar verdim. Nedenini bilmiyorum aslında bu kız güzel de değildi, tam tersine korkunçtu ama beni kendisine çeken bir şey vardı. Onu takip ettim, dümdüz bir sokağa girdi; yol sağa ve sola doğru ikiye ayrılıyordu, önce baktı hem sağa hem de sola arkasına bakacağını anladığım an hemen bir çöp kutusunun arkasına saklandım. Tahmin ettiğim gibi arkasına da baktı ve sonra tekrar önüne döndü. Nereye ya da ne tarafa gideceğini bilmiyor gibiydi sanki. Bir türlü karar veremiyordu nereden gitmesi gerektiğine. O an neden onu takip ettiğimi anlamıştım, beni ona çeken şey benzerliklerimizdi aslında. Muhtemelen o da benim gibi sokaklarda yaşıyordu. Canı nerede uyumak isterse orada uyuyor, nereye gitmek isterse oraya gidiyor ve bunları yaparken hiç kimseye hesap vermiyordu. Özgürlük bu olabilir miydi yani özgürlük aslında evsiz kalmak mıydı?


Bir süre sonra saklandığım çöp kutusunun arkasından çıktım ve tekrar onu izlemeye koyuldum. Sağ eliyle ateşini ölçer gibi başını kontrol etti, daha sonra ellerini birbirine bağladı ve beklemeye başladı. Birini mi bekliyor diye merak etmiştim ve onunla beraber ben de beklemeye başladım. Yaklaşık on beş dakikadır ben de onunla birlikte bekliyordum. Hava inceden dondurucu bir hal almaya başlamıştı. O da benim gibi üşüyor olmalıydı ama dik duruşundan ve bir ölü gibi davranmasından dolayı üşüyüp üşümediği anlaşılamıyordu. Bir süre sonra önce bir kibrit sesi duyuldu hemen ardından duman. Sigara içiyor olmalıydı. Tanrı bana konuşmak için bir fırsat vermişti ve bu fırsatı kullanmamak aptallık olurdu doğrusu. Hemen saçımı düzelttim, ayakkabımın sökülmüş bağcıklarını bağladım, önü açık gömleğimi kapatıp pantolonumun içine soktum. Artık hazırdım, tek yapmam gereken yanına yaklaşıp bir sigara ve ateş rica edip onunla konuşmak istediğimi söylemekti. Ama ilk adım yanına gitmekti tabii. Ben de aynen öyle yaptım. Ayağa kalktım, göğsümü gere gere yanına doğru yürümeye başladım. Tanrım sanki kalbim yerinden çıkacakmış gibi hissediyordum oysa daha kızın adını bile bilmiyordum, hem sevgilisi ya da erkek arkadaşı falan varsa o zaman ne halt edecektim. Bunları düşündükçe adımlarım yavaşlıyor ve geriye doğru koşabildiğim kadar hızlı bir şekilde koşup oradan uzaklaşmak istiyordum. Öyle de yaptım aynen tahmin ettiğim gibi ilk önce hızım yavaşladı, daha sonra durdum, en sonunda da arkamı dönüp hızlıca koşmaya başladım. Öldürüleceğini anlamış atlar gibi hiç sağa sola bakmadan sadece koşuyordum. O esnada ne bir ses ne de bir görüntü koşmamı engelleyebilirdi. Artık kızdan iyice uzaklaşmıştım ama yine de koşmayı sürdürüyordum. En sonunda nefesim kesilmiş ve yere uzanmıştım. Soğuk, her yer ölüm kadar soğuktu. Yorgunluktan ayağa kalkacak halim kalmamıştı artık yatmak istiyordum, sadece yatmak. Gözlerimi ıssız geceye dikip siyah gökyüzünü seyre durdum. Şimdi ne yapacaktım, burada böyle oturup eski hayatıma devam mı edecektim yoksa buraya kadar koştuğumdan daha hızlı bir şekilde koşup kıza mı yetişmeye çalışacaktım, eğer hâlâ oradaysa tabii. Bir süre daha yerde sessizce uzandıktan sonra bir ses duydum. İlahi bir ses olmalıydı bu, hayatımda duyduğum en yumuşak ve en güzel seslerden biriydi. İlk önce öldüğümü sandım, içim ürperdi. Kendime bir tokat attım, biraz sert atmış olmalıyım ki kısık da olsa bağırmama yol açtı. Ama hayır ölmemiştim, henüz bu dünyadan kurtulamamıştım. Ses benim buraya geldiğim taraftan geliyordu, yavaşça doğruldum, sesin geldiği yöne baktım ve nefes nefese kalmış olan o kızı gördüm. Tanrım beni takip edip buralara kadar gelmişti. Mutlu mu olsam yoksa korkup kaçsam mı bilemedim. Ayağa kalktım ve gözlerimi hiç ayırmadan ona bakmaya başladım. Resmen melek gibiydi. Yüzü ne kadar korkutucu olsa da meleği andıran bir sesi vardı. Sonunda nefesini toparladı, kafasını hafifçe kaldırıp bana baktı. Akşamın bu saatinde onu takip edip daha sonra da hiçbir şey söylemeden koşarak kaçan bu adamın kim olduğunu merak eder gibi inceler gözlerle bana bakıyordu. Bir süre ikimiz de hiç konuşmadık, sadece birbirimize bakıyorduk. Birbirimize bakarken sanki her şeyimizi birbirimize anlatıyor gibiydik. İlk konuşan o oldu, bana hızlı koştuğumu söyleyip güldü. O an çok rahatlamıştım çünkü bana hakaret etmesinden veya beni aşağılamasından korkmuştum. Belirli bir süre konuştuk, geçmişimiz ve şu anki yaşamımız hakkında. Sanırım yavaş yavaş onu sevmeye başlamıştım. Onunla arkadaş olabilseydim çok eğlenceli zamanlar geçirebilirdik. Bana bir keresinde dönme dolaba gizlice bindiği için güvenliklerin onu nasıl kovaladığını anlatmıştı ve ikimiz de karnımıza ağrılar girene kadar gülmüştük. Nasıl oldu anlamadan sahil kenarında bir banka otururken bulduk kendimizi. Artık biz konuşmayı bırakmıştık, konuşma sırası dalgalardaydı. Bütün dertlerini anlattılar bize, biz de dinledik onları sessiz sedasız. Eğer benim için bir mahsuru yoksa benden bir iyilik yapmamı istedi. Ne yapacağım diye sorunca bakkala gideceğimizi, o bakkalcıyı oyalarken benim de gizlice bir şeyler araklayacağımı söyledi. Biraz düşündüm, sonra birden bana ''şuracıkta kafana sık'' dese hiç düşünmeden yapacağımı fark ettim ve ister istemez ürperdim. Ona yardım edeceğimi söyledim. Çok sevindi, boynuma atladı, beni yanağımdan öptü ve sonra hemen utanıp sessizce eski hâlimizi aldık. O gece karar almıştık, yarın daha erken yine bu bankta buluşacaktık. Aynen öyle oldu. Ertesi gün hava daha yeni yeni kararırken aynı banka geldim ve beklemeye başladım. Benden çok değil birkaç dakika sonra o da geldi ve yine yanıma oturdu. Hava kararınca bir bakkal bulacaktık, o bakkalcıyı oyalayacak ben de elime ne gelirse cebe indirecektim. Artık gece bütün kudretiyle çökmüştü üstümüze. Yan yana yürüyüp bir bakkal aramaya başladık. Birkaç dakika sonra bulmuştuk da. Plan basitti, ilk önce o bakkala girecek ben ise dışarıda bekleyecektim, bana işaret verince elime ne gelirse alıp koşarak oradan uzaklaşacaktık. Bakkala girdi, birkaç dakika sonra işareti verdi ve ben de hemen hızlıca bakkala girip elime ne geçerse toplamaya başladım. Ona ''hadi kaçalım'' dedim ama o biraz daha beklemek istedi. Amacı bakkalın kasasını patlatmaktı. Eline bir tane sakız aldı, parasını adama uzatır gibi yaptı ama tezgâhın arkasına düşürdü, adam parayı almak için eğilince kasayı açıp kâğıt paraları avuçlamaya başladı. Ona sessizce seslendim, ''hadi artık gitmeliyiz'' dedim ama o daha fazla para almanın derdine düşmüştü. En sonunda adam parayı alıp ayağa kalktı, kızın kasadan para avuçladığını görünce bağırdı, kız elini kasadan çekip hızlıca bana koşmaya başlamıştı. O an ne gördüğümü ya da ne hissettiğimi hiçbir sözcük veya kitap ifade edemezdi. O ölüm gibi olan yüz silah sesiyle birden bembeyaz kesilmişti. O an sanki zaman durmuş denebilecek kadar yavaş ilerlemeye başlamıştı. Sevdiğim kızın nasıl yüzünün renginin değiştiğini, elindeki kâğıt paraları usulca nasıl yere bıraktığını, o narin vücudunun nasıl karanlıklar içinde usulca yere uzandığını gördüm. Hemen elimdekileri bıraktım, kızı kucakladığım gibi koşmaya başladım. Sanki bir hastalık kapmış gibi hiç durmadan koşuyordum. Bir an ona baktım, mor göz torbaları düzelmiş, yaralı dudaklarının rengi çekilmiş ve sanki güzel yüzüne bir gülücük konmuştu. Sadece ona ''İyilik yaptım, ben sana iyilik yaptım.'' diye bağırıyordum. O ise hiçbir şey söylemeden sadece göz kırpıyor ve gülümsüyordu. En sonunda soğuk kaldırımlardan birine oturdum, kucağımda ölmekte olan tanımadığım bir kızla. Bana baktı, gülümsedi ve o banka gitmek istediğini söyledi. Hemen ayağa kalktım ve banka doğru koşmaya başladım. Birkaç dakika sonra gelmiştik o sahil kenarındaki banka. Artık dalgalar dert anlatmıyor, bizim derdimizi seyrediyordu. Oturdum banka, kucağımdan indirmedim onu. Son zamanlarında bana bir adres ve bir telefon numarası verdi. Vicdan azabı çekmemek için bu adrese gidip, bu numarayı aramamı istedi. Son olarak beni fazla tanımadığını ama benim iyi bir insan olduğumu söyledi. Bu sefer onu ben öptüm, tam kucağıma alıp kalkacaktım ki birden sinirlendi. Onu bu banka koyup gitmemi söyledi. Onu burada yalnız başına ölüme terk edemeyeceğimi söyledim fakat o bir iyilik yapmamı, buradan gitmemi istedi. Onu yavaşça banka yatırdım, son bir kez alnını öptüm ve gözyaşları içinde oradan uzaklaştım. O günden sonraki günler hep banka gidip sessizce orada oturuyordum. Yalnız başıma kaldığımda ise gözyaşlarıma engel olamıyordum. Aklıma verdiği adres ve telefon numarası geldi. Elimden kâğıdı çıkarttım, kenarlarında onun kanı vardı. Gözyaşları içinde adrese doğru ilerlemeye başladım. Sabaha karşı adresi buldum, cebimde kalan son para ile jeton aldım ve telefon kulübesinde bana verdiği numarayı aradım. Bir erkek sesi ile karşılaştım ve beni bir eve davet etti. Sabah olduktan sonra davet edildiğim eve doğru yavaş adımlarla başım öne doğru eğik bir şekilde yürümeye başladım. Adrese vardığımda içimi tarif edemediğim bir korku kapladı. Şimdi ne olacaktı sanki, o eve girsem o kız geri mi gelecekti. Gitmek üzere arkamı döndüğüm sırada binadan dışarı çıkan bir bey beni kolumdan tutup binaya soktu ve beni kendi evine götürdü. Oturma salonu fazla büyük değildi ama idare ederdi. Hele koltuklar, kaldırımların yanına bile yaklaşamazdı ama yine de sesimi çıkartmadan oturdum ve beklemeye başladım. Karşımda oturan erkeğin o kızın abisi olduğunu öğrendikten sonra bütün dikkatimi karşımda oturan adama verdim. Adamın anlattığına göre kardeşi verem hastası idi. Bunu duyduklarında hem abisi hem de kardeşi çok üzülmüştü. Tedavi için hastane bakmaya başlamışlardı fakat hangi hastaneye giderlerse gitsinler, hangi doktorla konuşurlarsa konuşsunlar tedavi için istedikleri miktar çok fazlaydı. Artık umutlarını kesip evlerinde sessiz sessiz otururken bir gün kapıları çalmış ve yan komşuları olan yaşça onlardan büyük bir adam eve girmişti. Adam, eğer kız onun karısı olmayı kabul ederse tedavi masraflarını karşılayacağı konusunda söz vermeye gelmişti. Adam evden gittikten sonra abisi kardeşiyle konuşup hayatının kurtulması için bunu yapması gerektiğini söylemişti. Kardeşi bunu kesinlikle reddetmiş ve zindan gibi bir ömür yaşamaktansa bir kuş gibi özgür bir gün yaşamayı tercih ettiğini çok sert bir şekilde ifade etmişti. Bunu duyunca öfkelenen abisi kızı zaman zaman dövdüğünü söylemişti bana. Ölmeden bir gün önce artık başka çaresi kalmadığı için o adamla evlenmeyi kabul ettiğini söylemişti. ''Adamla akşam buluşacak ve tedavi için hastane bakmaya gideceklerdi fakat kız kardeşimin anlattığına göre sen onu önce takip etmişsin daha sonra da ondan kaçmışsın. O, senin onu takip ettiğini anlamış ve senin peşinden gelmiş. Senden bir iyilik istediğini söylemişti bana ve senin de bu iyiliği seve seve kabul ettiğini büyük bir sevinçle haykırmıştı. Öldüğü günün sabahı bana senin geleceğini ve sana her şeyi anlatmam gerektiğini söyledi. İşte kız kardeşimin hikayesi bu. Sen ona göre bir kahramandın adeta. Onun tek kurtuluş kapısını sen açtın ona.'' Gözyaşları içinde ağlamaya başlamıştım, evden ayrılmak üzere ayağa kalktığım sırada düşüp bayılmışım. Gözlerimi açtığımda gördüğüm şey hastane tavanı idi. O gün taburcu oldum ve evim gibi olan kaldırımlara sessizce geri dönüp düşünmeye başladım…