"Sevmeyi bilen erkek erkekliğini kaybetmiyor, şefkati bilen erkek erkekliğini kaybetmiyor." Sözleri çınladı bir yerlerden kulağıma. Tekrar tekrar diriltmek ve yeşertmek için ruhumda bu cümleyi, yineleyip durdum içten içe. Kadınların pamuk ellerinin toprağa karıştığı canice zamanların birinde. Erkek yetersizliğinin kadınlar için mağduriyete dönüşmesidir belki de sebep, bu dünyadan göçüp gitmesine narin varlıkların.

Bir kartopu gibi fırlatıldı ilk vahşet, ruhlarımızı donduran. Sonra birileri yuvarladı bu kartopunu; döverek, söverek, öldürerek. Bir baktık boyumuzu aşan, koskocaman kardan bir dağ dikiliyor önümüzde, ismi şiddet. Belki de en çok kadınlar için çığa dönüşen. Sonra tabii çocuklar ve sonra farkında olmasalar da erkekler için... Kısır bir yetersizlik ve şiddet döngüsü içinde yuvarlanarak kardan dağa çarpıp duran erkekliğin, çığ oluşturup kadınlarla beraber insanlığı çığ altında bırakması nefessizliği, soğukluğu ve donukluğu içindeyiz. Sistemin kardan dağı düzleyecek sözleşme ve yasa makinelerini devreye sokması gereken soğuk bir zamandayız. Üşüdük, üşüyoruz ama üşümeyelim.