Sokağı kirli perdenin.


Tüm dünyalarda herkes az öncelere sinirlidir biraz. Din adamlarının yanlış olsa da cehennemi göze alıp verdiği fetvalar... Akademisyenlerin arkasından edilecek küfrü bile bile doksanlık kağıda otuz beş vermeleri. Hepsi bir kenara da peki zengin olmayacağını bile bile 25 kuruşa 2 sakız veren o pezevenk bakkal... Kötünün anlaşılmayı beklerken kuytuda içtiği birayla fark edilince hırsız muamelesi görüp otoparkçı Nevzat'ın dayağını yemesi. Sur tarihini anlatan yayınevinin tıkandığı yerde tarihe salladığı palavralar, çekçekçi amcaya cebindeki tüm bozuklukları verip adamın gururunu siktiği o bok suratlı beyaz eşyacı. Benim kızgınlığım size değil imam efendi, bu dini kendi oyunlarına oyuncak edenlere deyip cami çıkışı ayakkabı boyacısı çocuğa sözde iyi boyamadı diye parasını vermeyen avm sahibi şişko Faysal. Kağıt toplayıcısı Ruhi'nin herkesin kendisini sevdiğini zannedip gelene geçene selam vermesi. Hastane önünde bekleyip yol parası yalanıyla akşama bira parası biriktirmelerinin, yine de gerçek dünyayı sevmeyip çöplerden kuşlara ekmek toplayan berberin engelli olan büyük oğlunun. Bunlar az öncelere kırgınlığımız, Tanrı az öncedir, biraz sonradır; ben hiç var olmamış, hiç gelmeyecek, o gelmemiş zamanım.


Cebimizin boş oluşunun bakkaliyede her zaman bir sakız ettiği o günler...