Yarım bardak bile su içmemişiz ama iki şişe şarap bitirmişiz, nasıl işiyoruz gökkuşağına tahmin edemezsiniz. Zaman hızlı geçiyordu ve parmak uçlarımıza kadar uyuşmuş haldeydik, masaya aşklarımızı kusmuştuk ve yalnızdık. Ama yarım değildik, hep tamlıyorduk kadehlerimizi. Bir uzayda yakıyorduk sigaramızı, bir de lisedeyken öpüştüğümüz o apartman boşluğunda, konu komşu görmesin diye sigara içtiğimizi pencereden dışarı kesiyorduk, çıplaktık oralarda ama hiç üşümüyorduk.


Oysa odadaydık, çıplak bile değildik, bizden başka kimse yoktu, şarkının sesi yüksek değildi ve sevişmiyorduk. Komşular nereden duyacak bizi değil mi, kendimizi bilmiyorduk sadece hepsi buydu.

Sivrisineklere izin veriyorduk emsin diye kanımızı; dergilerimizi, yazılarımızı yakıyorduk ısınmak için ama nasıl mutluyuz hareket bile etmeyecek, sivrisinekleri sevecek kadar. Sarhoştuk ama öpüşmemiştik daha, sebebimiz büyüktü, yalnızdık. Kalemimizin ucu bitince tükürüyorduk, yanlış yazınca yalıyorduk, alışmıştık bunlara; ayılacak gibi oluyorduk, yüzümüze dokunuyorduk, mutluyduk, ondan hep.


Yalnızdık, demiştim ya, bir de sokak lambası vardı karanlıkta onu meze yapmıştık, ışıkları bilerek söndürmüştük, tanrının bile bizi görmesini istemiyorduk. Çimenler yeşermemişti daha, ay'ı ise baltalıyordu yeryüzünün ışıkları, tanrı insanların bu kadar gelişeceğini tahmin etmiş olamazdı; gözleri kamaşır, sokaklarda kaybolur diye düşündük.


Sonra işte ölmeye karar verdik. O, sokak lambasına asmaya karar verdi kendini; ben şarap şişesini haplarla doldurup içmeye. Hapları aramaya gittiğimde oldu her şey. Annem babam odada uyuyordu, uyanmasınlar diye sessiz sedasız ve yavaş hareket ettim. Hapları bulduğumda mutluydum, geri dönerken vazoya çarptım, yere düşüp kırıldı, annem uyandı. Hapları şortun içine zulaladım, anneme “işemeye kalktım” dedim oysa gökkuşağını çoktan kirletmiştim. Annemin uyuduğundan emin olana kadar tuvalette bekledim, mutluydum. Kapıyı açtığımda kendini astığını gördüm, galiba annemin sesini duyunca korkmuştu ölememekten, aceleci davranmıştı her buluşmamıza erken geldiği gibi. Onu öyle görünce mutlu oldum, şarap şişesine hapları atıp çalkaladım, çalkalayınca şarap köpürdü. Üstüm başım şarap oldu derken kayıp yere düştüm, şişe kırıldı, büyük ses çıkardı. Komşuların ışığını gördüm yerden kalkarken, onu ispiyonlamış gibi hissettim. Tanrı duymuş olmalıydı her şeyi, gelirdi birazdan; korktum, battaniyenin altına girip uyuyor taklidi yapacaktım, sızmışım. Sabah uyandığımda sokak lambasında yoktu. Tanrı bulmuştu onu ve benim intiharım yine yarım kalmıştı.