Adam su bardağını inceliyordu mutfakta, ama zihninden geçenlerin ne suyla ne de bu suyun geldiği kaynakla ilgisi vardı. Sadece bu içini sıkan ve midesinden başlayarak boğazında düğüm oluşturan, bununla da kalmayıp parmak uçlarındaki parmak izlerini dahi sızlatan kederin kaynağını, bu bitip tükenmezliğini, bu kadar öfkeli oluşunu anlamak istiyordu. Bu keder nasıl bir yaratıktı ki, milyonlarca yıldır bitmeyen bir iç ateş ile insanları yakıp kül ediyordu...
Bizim adam da böyle kederliydi şimdi, anlamıyordu, anlamayacaktı, aslında anlamak da istemiyordu, gereksiz küslükler, sonu gelmeyen ve tabanı olmayan can sıkıcı tavırlar, hatta tavanı da yoktu ki sorunlar bazen galaksileri aşabiliyordu. Ama en temelinde sevgisizlik yatıyor olmalıydı, yanlış tercihlerin doğurduğu nur topu gibi bir sevgisizlik, cadı gibi karışık kızıl saçlı, elinde süpürgesiyle bir sevgisizlik. Yoksa bunca merhametsizlik ve şefkat yoksunluğu, bir tutam da antiempati açıklanamaz kavramlar olarak, karşımızda kollarını bağlamış bir öğretmen edasıyla dururlar...
Adam suyu bitirince, iç geçirdi, sabah ezanı bitince de anneannesinin daha çocukken ona ezberlettiği ezan duasını okudu. Sevgi nedir biliyordu adam, sevilmek nedir biliyordu, onu sevenler vardı, olmuştu, olacaktı, ama bu içinde olduğu vaziyette sevilmediğinin farkındaydı. Mecburiyet caddesiydi adam belki de, biraz sofra tuzu, az acıbiber turşusu, roka, vitrinde duran kırmızı bir ayakkabı, elektrik süpürgesinin toz torbası, kokulu bir çöp poşeti, toplu iğne, mavi bir kazak, dinazora benzeyen bir bulut ve belki de pili bitmiş bir uzaktan kumanda, yani ne işe yaradığını bilmeyen bir kağıt parçası...
Oysa üzerinde ne kelimeler olsun istemişti, ne kelimeler, ne sıfatlar, aman yarabbim neler neler, güzel bir şiir olablirdi, mutlu sonla biten bir öykü ya da sonunu okuyucuya bırakan yarım kalmış hissi veren bir roman, dilden dile çevrilmek istiyordu adam, herkes onu okuyacak ve hmmm diyecekti. Ne de güzel bir hikaye...
En nihayetinde adam sevilmek istiyordu, defter olmak, kalem olmak, gönüle düşen ve düştüğü yeri yakan bir cümle olmak, söz olmak, müzik olmak, ciğerleri yakan bir nefes olmak, deniz gören manzaralı bir ev, yuva, sokak olmak, denize çıkan bir sokak olmak...