Geleceğini merak ederek izledim kendi hayatımı.

Mutluluk ve başarı bekledim hep.

İkisini de bulduğum zamanlar oldu, ikisini de kaybettiğim zamanlar.

Hayatın benle dalga geçtiği ve benim hayatla dalga geçtiğim zamanlar oldu.

Hayal kurmaktan bile korktuğum günler gördüm.

Hayallerimi bile aşan günler bazen.

Geçmişi unutmayı öğrendim, geleceği merak etmemeyi.

Geleceği merak ettiğim anları düşünüyorum da şimdi, hep yalnızdım o anlarda, gelecekle yalnızlık arasında bir bağ var gibi geliyor bana, insan yalnızken geleceği düşünüyor ve geleceği düşünmek insanı yalnızlaştırıyor.

Biraz sonra dağılacak bir kalabalığa bakmak gibi geleceğe bakmak.

İnsanlar ekleniyor hayatına, insanlar eksiliyor, sen bir kalabalıktan bir başka kalabalığa çok da fark etmeden geçiyorsun, birileri senin hayatından çıkıyor, sen birilerinin hayatından çıkıyorsun.

Teninin parçası olmuş niceleri uzaklaşıyorlar, bir zamanlar adını bile bilmediklerin ise daha sonra en mahrem gülüşlerinin sahibi oluyorlar.

İleriye baktığında, geçmişin gölgeleri kaçınılmaz olarak düşüyor geleceğin üstüne, gitmiş olanları hatırladığında gidecek olanları da düşünüyorsun, en yakınından

bile uzaklaştırabiliyor insanı bu düşünceler, o da eksile-cek mi hayatımdan diye soruyorsun kendine.

“O gitmez.” dediğin kaç kişi gitti, asla kopamayacağını sandığın kaç kişiden koptun, hafızanda birer soluk hayalet şimdi onlar ve sen onların hafızasında soluk bir hayaletsin, gelecek, hayatından kimleri soluk hayaletlere çevirecek.

Geçmişin anıları, geleceğin soruları…

Binlerce yıldan bu yana insanoğlu bu ikisinden kurtulamıyor.

Cevabı öğrenilen her soru anıların arasına katılıyor, yerine yeni sorular çıkıyor.