Ruhumu kemiren bir acı var, bir yarım kalmışlık. Neyi ne zaman kaçırdım hayatta bilmiyorum. Bildiğim tek şey bu sabah uyandığımdan beri yarım kaldığımı, varlığını unuttuğum birini geride bıraktığımı fark etmem oldu. Hayatıma hiç girmemiş ve belki de hiç girmeyecek biriydi bu. Belki de ruh eşimdi. 

Hayatım normal seyrinde ilerlerken, küçük detaylara dikkat etmeye başladığım günler oldu. Neden sevdiğimi hiçbir zaman anlamadığım bir çiçek, yol, şarkı... Hala bilmiyorum sebeplerini. Asıl soru 'neden bu?' dememle başladı sanki. Ruhumun en derinlerinde, kalbimi kemiren, gözlerimi yaşartan, ellerimin titremesine sebep olan bir şey var sanki. Hissediyorum onu içimde. Soğuk, soluk mavi bir ışık gibi sanki. Ne kadar düşünsem de çare yok, bulamıyorum neyi kaybettiğimi. Olabilir mi sahiden? İnsan farkında bile olmadan kaybedebilir mi hiç elde etmediğini? 

Bu gün öyle yoğun hissettim ki o duyguyu sanki çağırdı beni, isyan etti. Ne yapmam gerek onu bulmak için? Kaç asır, kaç beden, kaç ruh gerekli? Varlığını hatırlamadığım birine karşı duyduğum bu özlem geçer mi bir gün diye merak ediyorum. Gözlerim sebepsiz yere dolmaya başlıyor, bedenim güçsüzleşiyor belki de. Mavi sesi içimde çığlıklar atarken, ağlarken, bende ağlamaya başlıyorum sebepsiz. Ya gerçekten varsa öyle biri, yani ben gerçekten unuttuysam onu ne yaparım ki o zaman. Nasıl bakarım yüzüne, affet beni derim. Ya da öldüyse şimdiye ve ben bu yüzden hiç tanıyamayacaksam onu hiç karşılaşmayacaksam, sarılmayacaksam, göz yaşlarına tek tek dokunmayacaksam? Nasıl yaşayacağım? 

Geçirdiğim her gün her an sessiz duvarlar örülüyor kalbime. Kalın balçıkla kaplanıyor her biri. Oysa küçücük bir beden benimki. Zayıf, güçsüz, görgüsüz belki de biraz da yüzsüz. Buna rağmen her an kalınlaşıyor duvarlarım. Sarıyor bedenimi. Başta herkes bunu yaşıyor sandım. Zaman bana öğretti ki bunu yaşayan yalnız benim. Bir ben kaybetmişim kazanamadığımı. Boğazım düğümleniyor, kalbimin sert duvarları sarsıldığı zaman. Hayatına giren biridir, eski sevgilindir belki diye düşünebilirsiniz. Değil. Bunu onun ışığından, soğukluğundan içimde çırpınışlarından biliyorum. Beni bekliyor belki bir yerde, belki çoktan gitti. Eğer varsa böyle biri, yaşıyorsa gerçekten ne düşünürdü acaba hakkımda? O da böylesine sever miydi beni? Sahi sevmek zorunda da değil, benimkisi sevmesini beklemeden aşık olmak ona. Tanımadan, adını bile bilmeden, sesini hiç duymadan, kokusunu almadan, hatta buluşmadan gözlerim onun soluk mavi gözleriyle aşık oldum ona. 

Ruhum onu bekliyor, gördüğümde o olduğunu anlayacağımdan eminim. Soluk mavilerle bitkin kahvelerim buluştuğu zaman belki veda vaktim gelmiş olur. Kısacık bir an buluşursa gözlerim hep beklediğimle, o anda zamanı durdurmak için Tanrıya yalvarmak niyetim. Hiç elde etmediğimi kaybetmekteyim.