Günlerden 27 Temmuz Cumartesi, yaz aylarının ortasında hava yaklaşık 30 derece, güneşin kavurucu sıcağına ağaç yaprakları bile zor dayanıyor. İntihar girişimimin üstünden sadece yarım saat geçmiş.


Bedenim buz kesilmiş, kulağımda bir takım sesler var, sanki ölen başkasıymış da empati yapıyorum gibi bir his var içimde ama eminim, hayatını sonlandırmaya karar veren o genç beden benim bedenim.


Sedyenin üstüne ölü bedenimin serilmesinden sadece 3 dk geçti. Sanki görüyormuşum gibi 12 yıllık doktorun kalp masajı yaparken elinin titrediğini hissettim. Ölü bir bedeni herhangi bir filmde yada dizide görmekle gerçek hayatta görmenin arasında dağlar kadar fark olduğunu o zaman tekrardan fark etmiş olmalıydı ki çok geçmeden yanındaki hemşireye ölüm saatimi kayda geçirmesini istedi.


Resmi olarak ölmüştüm. Gözlerim Çinlilerin gözleri gibi yarı açık yarı kapalı boşluğa doğru bakıyor, dudaklarım hafif morarmış, ellerim ise 8 saat önce dondurucuya atılmış buz kalıbı gibi soğuk ama içimde garip bi rahatlık var. Sanki ruhum bedenimden ayrılınca üstünden bir yük kalkmış gibi. Bedenimin morga götürülüşünü izlerken bile "en azından artık derdim yok" diye düşünürken morgdaki diğer cesetler dikkatimi çekti. Hepsi bir yerinden bıçaklanmış başka bı yeri kesilmiş yada kırılarak kan kaybından ölmüş, içlerinden en huzurlu giden ben olduğum için kendi halime o anlık şükrettim.


Ailem ilk haberi aldığında -normal olacak ki- annem üzüntüsünden baygınlık geçirmiş, babam ise her ne kadar ayakları üzerinde sapasağlam, dimdik durması gerektiğini bilse de kendini tutamayıp ağlamaya başlamış. Kardeşlerim neyin ne olduğundan habersiz abimiz eve ne zaman gelecek diye beni bekliyorlar.


Bi kaç saat sonra evde cenaze hazırlıkları için bir telaş başlıyor, babam başı öne eğik mahçup ve yıkılmış bir şekilde evin kapısının önünde cenazeme gelen -sözde- sevdiklerimi karşılıyor.

Yakın arkadaşlarım ağlamamaya çalışıyor, başarıyorlar da ama bir daha belki de evimin önünden bile geçemeyecekler.


Yakınlarımdan bazıları annemin yanına gelip "hiç bir sıkıntısı da yoktu hep yüzü gülerdi niye böyle bir şey yaptı ki" diye teselli ettiğini zannedip daha çok moral bozmaktan başka bir şey yapmıyor. Teyzelerim, dayılarım, halam, eniştelerim , yakın arkadaşlar, eski bir kaç sevgili, zamanında aşık olup söyleyemediğim platonik aşklarımdan biri, kendisi çok üzülmüş ama 2 saat sonra kendi hayatına bakıp beni tamamen unutacak belki de.


Cenazem bitmiş, toprakla buluşmama az süre kala artık insanların yarısı beni tamamen unutmuş yarın gideceği işi, ertesi hafta yapacağı tatili konuşmaya başlıyor. Tam gömüldüğüm sırada o yaz sıcağında bile buz gibi olan vücudum bı anda ısınmaya başlamıştı. Sanki o an dirilseydim diğer insanlara ölmenin ne kadar iyi bir şey olduğunu anlatacakmışım gibi geldi.


1 hafta sonra herkes eski hayatına dönmüştü. Annem evdekilere ne yapsam, çamaşırları ne zaman halletsem derdine düşmüş, gün içinde ara ara benim hasretimi çekiyordu. Babam ise evin direği olarak güçlü gözükmeye, ağlamamaya çalışsa da gece "bu saatte niye oturuyorsun" diye azarlamaya geldiğinde beni yatağımda göremeyince istemeden de olsa ağlamadan duramıyordu. Annem görmüyordu ama bu durumu anlayıp o da ağlamaya, kahrolmaya başlıyordu.


Sevdiğim tüm insanlar 2 hafta sonra zilini çalan bir kargo ile kapıya çıktı. Herkes için tek tek özel olarak yazdığım mektupları okurken, kimisi ağladı kimisi de hiç okumadan alıp çöpe attı. Ölmüş olmanın en iyi yanlarından biri de buydu. İçimde biriktirip bir şeyleri söyleyemediğim her insana o gün ne söyleyemediysem içimi dökmüş oldum. Kimisi verdiği kararlar için pişman oldu kimisi de öyle imiş gibi davrandı.


Ama hayatımdaki bu kadar acı ve kedere rağmen sevdiklerimden son bir isteğim var;

"Lütfen hayatınıza benim gibi biri girerse size her ne kadar 'iyiyim' de dese umursamamak yerine 'hayır iyi değilsin anlat ne oldu' demekten çekinmeyin".....

Çünkü insan her ne kadar kendi ayakları üzerinde dursa da arada başını yaslayıp ağlamak isteyeceği bi omuza ihtiyaç duyuyor...:)