Ellerim kapıya uzanır, titrer ama vuramam;

Kalbin dolup taşmış, benim ise boş ellerim.

Gözlerim dolaşır gözlerinde kısa bir an,

Çağırmaya cesaretim yok, sesin yaban gecede yankılanır.


Yastığımın altında bir hayalet uyanır,

Resmin konuşur, susmayan bir fısıltıyla:

"Ben o değilim, artık bir hiçim, bir rüya."

İnanamam, çünkü inanırsam kırılırım.


Zaman bir sis gibi süzülür,

Kayıp gitmiş parmaklarımın arasından sessizce,

Ve her saat bir ölümün çanı,

Her dakika geçmişin yankısı içimde.


Bir ev vardı, karanlık ve derin.

Kapısı yoktu, ama ben tutsağıydım içinin.

Duvarlar soğuk, nemli bir ağıt gibi inler,

Ve ben bir gölgenin gölgesiyim, silinir.


Ay ışığı kırık bir bıçak olur gecede,

Göğsümü kesip geçer acımasızca.

Yıldızlar gözcüsüdür yalnızlığımın,

Ama hiç konuşmazlar, sadece bakarlar uzaktan.


Ellerim titrek bir dua gibi yükselir,

Boşluğa uzanır umarsızca.

Gece yankılanarak fısıldar kulağıma:

"Sessiz kal, yoksa geçmişin seni boğar karanlıkta."


Unutmak bir mahkûmun

Özgürlük düşü kadar imkânsız.

Her hatıra bir zincir olur boynumda,

Ve kurtuluş omuzlarımda ağır bir haç.