—Bu sene de hasattan verim yok be Hüseyin. Zararına yine satacağız anlaşılan.

Hüseyin de köyün toprağından geçinenlerdendi. Her yıl etini tırnağına katar biraz daha bişeyler biriktirmek ister en azından okula göndereceği çocuğuna birazda olsa destek çıkmayı düşünürdü.

—Doğru dedin Ali Ağa. Bu sene de kaldık bizim Yahudi tüccarın insafına. Geçen benim eriklere on kayme biçti, karşı çıkınca da al götür, daha iyi veren olursa ona ver dedi. Adamın bir üslubu var ağam, desen ki çarşı alemin piyasasını o belirliyor, öyle emin kendisinden. Neyse, zor bela pazarlığa oturduk da yirmiden aldı da kışı çıkarabildik. Ha çıkardık dememe bakma sen, yarı aç yarı tok geldik işte bu günlere.

Bizim Yahudi tüccar bilir işini. Ağzından girer burnundan çıkar, hani bilirsin de döndü az önce bir şeyler, sen de anladın fiyatı kıra kıra beleşe verediğini ama işte gel gör ki bizim köylü alışmış bir kere hep aynı teraneye. Yıllardır aynı muhabbet, yuvarlanıp gidiyorlar işte.

—Benim babamı bilirsin sen Hüseyin. Allah rahmet eylesin, giderken bıraktı birkaç şey. İşte ekip biçtiğimiz bi tarla bir topal eşek bir de yıkık dökük bir ev .. Üzerine bişeyler koyup da ben de bizim oğlana bırakmak isterim. Zaten kızı baş göz ettik, kurdu yuvasını, kocası bir güzel bakar ona hem bakmasa ne, artık çıktı mı bu evden anadan doğma oralı olur kadın kısmı. Benim kızda burada büyüdü orda yeniden doğdu. Şimdi de benim oğlana benim evim de gelip can bulsun diye bir gelin almak isterim ama gel gör ki ancak biz geçiniyoruz. Ah bu fakirlik. Bırakmaz belimizi doğrultalım da en azından yeni bir soluk alalım. Yapışır kalır üzerine adamın. Sana batar, seninle konuşan anlar bir kilometre öteden fakirliğini. Öyle de ele verir adamı. Benim bir de burada derin bir yaram var Hüseyin gardaş.

Hüseyin de anladı tabii, anlamaz mı? O da dertlendi Ali gardaşıyla beraber. O da sevdiğini fakir diye alamamış, en sonunda haber salıp bir akrabasıyla allem edip kızın aklına girmiş, en sonunda kaçmaya ikna etmişti de öyle yuvasını kurmuştu. Araya bir zaman küslük girmiş ama cüzi bir başlık parasına gönlünü alabilmişti kayın babasının. Aklına aynı şey geldi. Deyivereyim diye düşündü Ali gardaşına. O da bu şekilde bu işi halletsin diye düşündü ama vazgeçti. Belki de bu tavsiyesi ileride başını ağrıtacaktı. Ne de olsa köy yeri. Kapı komşuları ile papaz olmaya gerek yoktu. Hem o işine bakmalıydı. Elde kalan ürünü bu sene de iyi bir fiyata satamazsa karısı alim Allah canını okurdu. Karı dırdırı gelince aklına hemen sözü değiştiriverdi.

—Ali gardaş bilir misin dedi. Aşağıki köyde bizim hısımlar topraklarını on daire karşılığı verdi bir mütahide. Bir dairede biz otururuz, geri kalanını kiraya veririz, ordan da paşa paşa yaşarız dediler bizim hısımlar. Eee haklılar da. Yok toprağı biç, yok ek, yok hasat ne kadara gidecek derdi kalmadı. Ha yazık oldu mu desen oldu. Alışmışız biz babalarımız gibi topraktan el verip büyümeye. Ama gel gör ki zaman değişti be Ali emmi. Olmuyor eski zaman ki gibi. Geçen ben de gittim bizimkilerin bu mütahit dedikleri adamla tanışmaya. Tanışıverdim ben de. Ne oldu dersin, adam bir anlatıp durdu “Şöyle de edecem, böyle de yapacam, dikecem daireleri üst üste.” diye. Anlatıp durdu böyle işte. Ben de bizim buradan bahsediverdim. Gelip baktı, geçenlerde şöyle bir fiyat biçiverdi. Hem buralar denize daha yakın yerler. Daha fazla alıcısı olur dedi. “Şimdik bir şey diyivericem sana da korkarım ters çıkasın bana. Senin arsa da benimkiyle bir olsa daha fazla pay alırmışız. Bir düşün be Ali emmi. Senin oğlan da evlenip durur. Biz de bir nefes alıveririz ölmeden.”

Ölmeden nefes alabilmek bizimkinin de hoşuna gitmişti de hani toprak bu. Hem dört duvar arasına yerleşmek de ne bileyim, zor gelecek bizimkine ama fakirlik de bitecek. Ah, hayali bile güzel geldi. Ama dursun hele dedi. Bakalım bu hasata ne kadar fiyat biçecek bu tüccar, ona göre yol alırız diye içinden geçirdi. Ama köylü kısmı razı olmuştu bir kere kolay para gelen yere. Ses etmeyip bi rde o araştırayım diye geçirdi içinden. Kararı çoktan vermişti de.

—Dur hele Hüseyin. Öyle hemen karar verilmez böyle işlerde. Bakalım benim hanım ne diyecek hem. Toprak bu. Hemen arkanı dönmeye gelmez. Besleyip durdu bunca yıl bizi. Al da bağrına beton dök. Dur sen hele Hüseyin bir bakalım..

Ali emmi yarından tez yok bu mütahidi bulacaktı. Bir de o anlasın bakalım işin iç yüzünü. O da fakirliğiyle son kez girsin bu cemiyete. O da deniz manzaralı evinde, apartmanında oturuversin. Köylü kısmı bu. Kolay yoldan köşeyi dönmek isteyecekti. Köylü kısmı bu, ne yaparsa yapsın şehirli zevklerini köylü bedenine büyük gelecek şekilde giyiverecekti. Ali emmi böylece dertten yanarak açtığı konuyu daire sahibi olarak kapatıverdi. Bu da kısa günün karı olarak kalıverdi yanına. Köylü kısmı bu anlaşıverdi oturmadan masaya. Satıverdi yerini yurdunu. Aldı birkaç daire.