lahitin kapağını açıyorum

irin kalbime doğru pekişiyor uzun bir koridor boyu

dumanında ölümleri ve çölleri

vaha bilmez sarkastik firavunların duaları ile

uzun tek taş koridor

boyuna cesetler öpüyorum

uzun tek taş koridor, artık benim tüm yaşamım

 

pencereleri her açtığımda ben

karga ölüleri zangırdayarak fısıldıyor gökten

mahallede sütçü kapkara bir sütü bayır aşağı indiriyor

pilavcı kepenkleri kapatırken gülümsemiyor bile

düşün bakkal bile düşmansılaşmıştır mahaline karşına

düşün ki kimse güzel bıyık burmuyordur artık duvar diplerine

 

siyah süte bulanmış dik bayır, artık benim tüm yaşamım

o karanlık günün başlangıcını bu semtte gerçekleştirdim

bol yıldızlı gecenin birinde kararımı vermiştim, eminim

elimi hiç titretmeden tetiğe kaydırdım

parmağımı severek büktüm, metali severek kokladım

emniyeti bertaraf ettim

taze barutun tüm kimyasal reaksiyonlarını göz önünde bulundurarak

ben geleceğimi öldürdüm

boynunu kırmadım

dövmedim etmedim

sadece vurdum

 

firavun gibi aktı kanı

çöllere düştüğü an gibi kurudu gitti

simsiyahtı, balçık karasıydı

bir kazanda cadılaşmış kadar karaydı ya

şaşırdım

yatağın baş ucuydu

yatağın baş ucunun bir firavun gibi aktı kanı

zaten sonrasına bir cenaze namazı anca mazur görüldü

 

bir gece yarısı katledilmiş düz renkli hayalin

usulca katledilmiş en güzel anıları

lahite tıkıştırıldı apar topar

 

lahite kimse ziyaret düzenlemedi

yapımında köleleşen işçilere köfte ekmek dağıtılmadı

tozlu kepenklerine rüzgar bile değmedi

 

şimdi ben,

lahitin kapağını açıyorum

irin kalbime doğru pekişiyor uzun bir hastane koridoru boyu


songençlik capcanlı bir devenin sırtında devinim

songençlik çiçek toplamak uğruna ısrarcı

songençlik zebra kadar cesur

songençlik en son irin

en son kapkara


'29 haziran '22 /ankara

can akgün