Kuru gözlerimden akar artık zehir yaşlar,

Güz eserse evvelden, şu gözler gönülü bozar.

Ya, hazır olunur mu ki dönüşün evveline?

Ya, sen der misin dostum var ecelime?

Sulh bil sen de susarak zihninin şeceline.


Köprüden akar belki şu kara yüreğimin kanı,

Su içen gözlere inmiş kaderimin heyecanı.

Yalnız uçan kuş bile bulur dermanı,

Gecenin soluğunda buldum ben ahubanı.

Sonun içinde çıkmaz sondayım artık.


Galibim, güzün estiği yöne mi döndü gözlerin?

Ey galibim ben senin öldüğün yerdeyim.

Senin için çağlar son sözlerim.

Ölümümde bilde eserkara dağlar ardı rüzgarlar.

Bir dostun nefesinde yaşar mı düşen intibahlar.


Süzülmez dedim dostuma sahici yaşlar gözümden,

Dostun yok ki süzülsün yaşlar yüzünden.

Çözülmez demişsin dertlere bir umut yüzünden.

Görme sen de yüreğimin bir suretini.

Sen de söz ver, dağıtsın ehemmiyetini.


Yanmış, kurumuş, çatlamış eller dokunmuş kaderine.

Bir el vardır ki galibim dönmez özüne.

Ey huzursuz cellat, gözünde mahrum dostunun huzuru.

Sende var bir inat, yeryüzünün zuhuru.

Yak sen de ellerini şu günlerin gecesine inat.


Ne sağır kalmış ne dilsiz sözlerin bedeni.

Yok ki sende özüne dönmez sefili.

Her ölüm günümde ben ellerimi vurdum.

Ben gözlerinin içinde son sesimi duydum.

Korktum, korkumla ölümümü susturdum.


Belki sizin gözlerinize huzursuzluk serdim.

Belki garip sözlerimle yüreğinizi yerdim.

Ben şu ölümü kendime sevdirdim.

Sizin ölümünüze sadece sözlerimi verdim.

Ben öldürürken kendimi yaşamı sevindirdim.


Bitti... Kimse konuşmaz siyah toprağıma.

Bıraktım kalemi kağıdı ben mezarıma.

Dostun haısnı bilmeden ben dünyadan göçtüm.

Sizleri tanıyamadan ben bir gecede öldüm.

Zahiri bile yaş düşürdü şu son ölümüme.

Güz yağmuru altında ben ruhumla rüyama döndüm