Yeryüzünün gökyüzü ile birleştiği yerde başlayan sonsuz sonum;
Ufuk çizgisinden bir çizik indir hayatıma
hiç beklemediğim bir zamanda karala bütün bildiklerimi
Hiç alışamadığı çiziklerle bütünleşsin yaşamım,
Anka misali küllerimden bu sefer günahsız doğayım.
Cennetim de sen, cehennemim de
kimi zaman firdevste geziyorum,
müptelası olduğum bahçelerinden
bir iris buketi yapıyorum,
boşluğa bırakıyorum,
boşlukta kayboluyorum.
kimi zaman kor alevlerinde tükeniyorum,
zakkum tomurcuklarını tek tek tadıyorum
çığlıklarım, isyanlarım, yaşlarım..
son kezlerim başa sarıyor.
Sözcüklere sıkışıp kalıyoruz seninle
bir şey ifade etmeyen kelimeler çöplüğünde yüzüyoruz,
hiçlikte boğuluyoruz.
hayat kısa biliyorsun, sözlerimiz kadar
ve asırlar kadar da uzun, saniyelik bir anımızı tüm ömre sığdırabileceğim kadar.
gözyaşlarım yakar tenimi,
olmayan ruhun duymaz.
kalpsizlik bile yakıştı sana,
kurtar beni kendinden,
bu karartıyı artik ben bile aklayamam
her varoluşun bir yok oluşu
iki cambazın beş para etmez gösterisini ayakta tutan şey
ikimizin yokluktan var oluşu
Sayende bir paragrafa esir yaşamayı da öğrendim;
sihirini son bir kez daha yap mahperi;
beni özgür bırak,
gözlerinin ışığında kaybettiğim benliğimi yok etme, bulmama yardım et.
Ve geleceğin zaman haber ver;
düşlerimden bir sahne daha oynansın,
sonra perde ebediyete kapansın.
Şimdi söylememiz gerekenler saklı gözlerimizde,
Haykır gerçekleri, yık tabularını
Ve sonra gözlerimiz ebediyete kapansın.