Sonra sen bana inanır gibi bak ama inanma. Çünkü ben bile kendime inanmazken senin bana inanman tuhaf olmaz mı? Belki asıl tuhaf olan bana inanmanın tuhaf olması ama yalan olmaması. Sırf bana inandığın için sana doğruları söyleyeyim. Aramızda gizli saklı kalmasın. Tamamen tanışalım ve 'tekrar memnun oldum' diyerek el sıkışalım. Elini tuttuğumda nabzını hissedeyim. Bırakalım beraber atsınlar. Kan dolaşımlarımız birbirine bağlansın. Aynı akıntıda alabora olmuş iki gemi gibi suyun dibine gidelim beraber. Sonra birkaç maceracı seni bulup çıkarsınlar içindeki hazinelerle. Benim de yüzüme bakmasınlar. 'Bu ne lan iyi ki batmış' desinler. 'İyi ki seninle batmışım' diye sevineyim. Tek başıma batsam kimsenin haberi olmazdı. Ama senin yanında olduğum için en azından bir muhabbet konusu oldum. Yarın bir gün haberlere çıksan; 'Mükemmel bir gemi içinde hazinelerle su yüzüne çıkarıldı. Yanında da başıboş bir gemi vardı ama onda pek bir şey bulunmadı' derler. Yani seninle batmak bile marifet. Seninle batmak bir hediye, bir lütuf. Yine de gel biz batmayalım. Olduğumuz yerde duralım. Ne iç içe olalım, ne çok uzak. Yakın olalım biraz, yan yana duralım bütün gün o limanda. Arada konuşuruz, beraber denize açılırız. Deniz sevmezsin belki başka bir şey oluruz. Ben sen varken her şey olmaya razıyım. Gel şimdilik kendimiz olalım. Herkesin başkalaştığı bu okyanusta..