Islak asfalt, arnavut taşları, Tarlabaşı Bulvarı'nda taksiler, Gezi Parkı'nda polis barikatları üşüyordu. Büyük Londra Oteli'nin önünde, kaldırımda bir çocuk kirli elleriyle oyun oynuyordu. Bir İzmarit, iki taş, bir kapakla. Unutacaktım çaresiz. Bir çocuk oyun oynuyordu, bundan doğal ne olabilirdi? Büyülü akşamlar yok oluyordu, geriye yalnızlık kalıyordu yavaşça. Bütün kış üşüyecektik içeride de dışarıda da. Islak saçlarımdan damlalar sırtımda bir hatırayı çağırıyordu. Saçlarımın bir suçu yoktu. Taş binaların bile cephelerindeydi yağmur, çörtenleri hiçe sayarak. Mis Sokak'ta, ikinci katta küçük bir sahnede caz müzik vardı. Çukurcuma'da bir Cezayir restoranında genç saksafoncu işinin başındaydı. Birileri dans ediyordu. Büyükparmakkapı Sokak'ta bir otoparkta ikinci şişe açılmıştı. Teneke kutuda ateş yanıyordu. Sokaktan küfürler geliyordu. Birileri yerlere tükürüyordu. Bense sadece yürüyordum. Başım dönüyordu. Bir gece Mis Sokak'ta kaldırımda dakikalarca kusmuştum. Bütün sokak başıma toplanmıştı. Kalabalık iyi misin diye sordukça ağlamıştım. Nereden geldi bu aklıma bilmiyorum ama bir kaldırıma oturuyorum. Eve gitmek istemiyorum, iki sokak uzaklıkta oysa ki. Asmalı'da eski bir meyhanede, bir masada muhabbet koyu, bir sandalye boş biliyorum. Geri dönmek istemiyorum. Kumbaracı Yokuşun'dan aşağı kıvrıla kıvrıla iniyorum. Tramvay durağından geçip, Karaköy Rıhtımı'na yürüyorum. Bir bank arıyorum, bulamıyorum. Bir bank. Allah'ın belası bir bank.