Songül diye bir sevgilim vardı. Sone derdim hep. Ben o zamanlarda 17 yaşındaydım o 20 yaşındaydı. Ben hep hayatı hızlı yaşadım 13 yaşında bile 40 yaşındaki adamların ortamında takıldım. Görmediğim, girmediğim ortam kalmamıştı, yaşım Sone'ye geldiğinde. Olgundum, bana ve ona göre. O yüzdendir belki, yaşa fazla takılmadık. Öyle çocukluk aksiyonu olan sevgilim olmuştu ama kendimi hissettiğim tek sevgim Sone'ydi. Onunla okulda tanıştık. Ben lise 2 o ise son sınıf. Sosyal medyadan konuşmaya başladık, benim toto tavan tabii. Biraz konuştuktan sonra buluşmak istedi. Ben çok utandım daha buluşmadan. Sonra topladım cesaretimi ama. Buluşma yeri ayarladık, bir parkta akşam 7'de. Yola çıktım bir iş hanına girdim. Çiçekciden bir tane gül aldım, kot çeketin ön cebinin arka tarafındaki kumaş ayrımına soktum, önümü kapattım. Parka gittim buluştuk. Ben tam selam verirken öyle bir sarıldı ki kemiklerim çıt çıt etti. Sanki ölen aşkı ile ahirette buluşmuş gibi. Boş bir dükkanın merdivenlerine oturduk. Hava buz gibi benim de yanaklarım burnum kırmızı olmuş. Bana dedi ki, yanakların kırmızı güller gibi aynı. O sıra bir daldım, dedim şu an bir şey olması gerekiyor ama ne. Gül aklıma geldi, bir çıkardım bunun gibi mi dedim. Ananı satayım filmlerdeki gibi oldu, dedim kendi kendime. Sone şaşırdı, çok sevindi, omzumu okşadı. Sonra evlere dağıldık.Günler böyle buluşmalı geçti ama ben her buluştuğumuzda ona daha çok bağlanıyordum. Öyle çok görünce soğumak falan yalan iş. Ben Sone'ye zaman geçtikçe o kadar bağlandım ki, onu düşünmekten kafayı yemek üzereydim galiba. Sone işe başladı bir kafede, ben de çaktırmadan her gün kılık değişip onu tanımıyormuş gibi otururdum kafeye. Menü getirince ne istersiniz beyfendi aşkım falan diyordu. Sırf o yüzden gidesim geliyordu. Bir de kıskanıyordum. Ama bir şey diyemezdim, onun hayatı. Sonra biz harbi harbi birbirimize takıntılı olduk, kavga yok gürültü yok. sessiz delice bir aşk. Annem nöbete kalınca geceden bizde buluşur, sabaha kadar sarılıp uyurduk. Tabii ben uyuma numarası yapıyordum bazen. Çünkü saç tellerini kirpiklerini sayma oyunum vardı. Saçını ortadan ikiye ayırıp alnını dirsek tarafıma getirip saymaya çalışıyordum. 1342,1343,1461... Nerede kalmıştım lan ben? Yeniden başa... Sabah o uyanmadan mutfağa koşuyordum. Akşamları annem yemek yapıp çıkardı akşam annemin yaptıklarını yerdik. Sabah ben yapardım, kalpli domatesler kesiyordum. Evet domatesler... Çünkü kalp şeklini vermek zor oluyordu, ama sonradan taktiği öğrendim. Sonra kalpli salamlar, yumurtaya denedim olmadı ama. evdeyken günlerimiz böyle geçiyordu, saygılıydık, sevgiliydik birbirimize hep. Sonra o iş değiştirdi. Gece 12 - 1'de çıkıyordu işten. Ben onu eve bırakmak istiyordum ama beldede oturduğum için otobüstüm 9.30 - 10.00'da bitiyordu. Yol desen çok uzak. Anneme taksitle bisiklet aldırdım zayıflamak istiyorum bahanesiyle... Her gün 11'de evden çıkıp iş yerinin oralarda gezerdim, ona rahatsızlık vermeden. Mesaj atıyordum asansöre bak diye. O da sevinirdi. Çünkü asansörün köşesine çikolata koyuyordum, çok seviyordu. Sonra işten çıkınca sessizce kol kola girer fazla konuşmadan onu eve doğru bırakırdım. Erken çıkarsa şehir içi otobüsüne. Sonra benden yavaş yavaş sıkıldığını düşündüm ama öyle değildi galiba. Düşünmek en büyük hastalığım... Ve yenildim. Sonra hep sessiz kalmaya başladım, sessizliğe alıştım. Kendime dönüp baktığımda ona kendi izlerimi bırakmaya çalışırken gördüm. Bunu neden yapıyordum bilmiyorum. Ama o kalpli domates ve salamlar da benim bıçağımmış. Ona azar azar yavaş yavaş zarar vermeye, üzmeye başladım. Ona çok kapıldım. Oysa o hep aynıydı. Kafamda yalandan senaryolar çizmeye başladığımda kendime dur dedim. Sen baban değilsin. Sen yıllarca bir kadını üzemezsin dedim kendime. Biletimi aldım kaçtım Ankara'ya, aylarca gelmedim. Bana ulaşacağı hiçbir şey bırakmadım. Sonra döndüm. Ama gitmişti, üniversiteye. Yıllar oldu onu hiç görmedim. Ama hâlâ kaçıyorum ondan. Ömrümün sonuna kadar yakalanmayacağım ona. çok utanıyorum ondan çünkü. Ben ona zarar vermemek için kaçmadım, babam olmamak için kaçtım. Olmadım da. Ama ondan çok özür dilerim, damarımda akan kana yenildiğim için. Yolda yürürken topladığım renkli taşları ona vermediğim için özür dilerim. Kendimden ve annemden özür dilerim. Korkak olduğum için dünyadan özür dilerim. Hep hoşça kal Sone, umarım benden çıkar da ben çıkmaz karşına. Seni çok sevdim.