ben büyüyene kadar bayramlar hep rutin günlerdi. babaannemlerin evinde tüm aile birlikte uyanırdık. babamlar bayram namazından gelince dizilirlerdi yan yana, dedem en başa dikilirdi hepimize çoktan harçlıklarını hazırlamış bir şekilde. daha uykudan uyanamamış halimle giderdim yanlarına, bayramlaşırdık teker teker. dünyanın en huzurlu yerlerinden olduğuna inandığım kahvaltı sofrasına hep birlikte otururduk. kıyafetlerimi önemser, günlerce kıyafetime uyacak çanta arardım. daha bayram gelmeden saçımı nasıl yapacağımı düşünürdüm. önceki akşam bazen saçımı sardırır, bazen bütün saçımı minik minik ördürürdüm. her bayram uğrayacağımız bütün evler belliydi, uğrama sırası bile vardı. komşu Naile teyze hep en güzel yaprağı sarardı. Muhsin amcamlarda hep en sevdiğim çikolatadan olurdu. Cavide halam hep en güzel kadayıfı yapardı. anneannemlere, dünyanın en iyi yemeklerinin piştiği eve, son gider uzun otururduk. dedem elini öptürmez sarılırdı hep kocaman. dedemin elini niye öptürmediğini hiç anlamazdım oysa bayramda dedemden küçüklerin bile elini öperdik.


ben küçükken kimse ölmüyor muydu bilmiyorum ama sonra babamın babaannesi öldü, iki amcası öldü benzer hastalıklardan ayrı zamanlarda, Feyyaz dayı öldü bir selde. annemin anneannesi ve babaannesi öldü birer hafta arayla, ikisi de yetmişinde iki amcası öldü, dedesi öldü. Naile teyze öldü, Casim dede öldü, büyükanne öldü, İsmail amca öldü hem de bir bayram sabahı, Şaziye hala öldü, Bahri amca öldü... hepsini tanır hepsini severdim. ama hiç algılayamadım ölümü. nasıl yani toptan mı yok oldular? yok canım uğrarlar arada. yaşlılar mıydı ki hem niye öldüler?


önce bayramda ev gezme sıramız değişti. çünkü bazıları aradan çıktılar. hayır taşınmadılar öldüler işte. o zaman onların çocukları ilk kime gittiler? en güzel yaprak da o kadar uzaklardan sarılamıyordu tabi. sonra tatlıları hazır almaya başladılar, benim en sevdiğim çikolata değişti.


sonra bir gün dedem öldü benim bir yaz günü, bir bayram öncesi. canımın kocaman bir parçasını o güne bıraktım da yine anlayamadım öldü ne demek? nasıl yatağında uyumayacak mı bu gece? e babaannem kime söylenecek? her işin en mükemmel şekilde olmasını isteyen adam nasıl bu kadar şeyi bizim başımıza bırakıp gitmiş olabilir? ben öğretmen olacağım bile diyemedim ona, duysa ağlardı biliyorum. cenaze değil adı var onun. amca der misin, cenaze deme. tutmadı dizlerim, aklım onu bir daha göremeyeceğim düşüncesini bir türlü kabullenemedi. babam geldi yanıma. senin baban ölmedi buradayım ben dedi. babanın ölmesi ne demek peki? aksiydi ama çok iyi adamdı dediler, dedem hep esti gürledi de bana bir kere bağırmadı ki. deden seni ne kadar severdi dediler hep, deden olsaydı dediler. ne, gelmeyecek mi zaten? hem iki hafta sesimizi duymasa üçüncü hafta duyunca ağlar o, gelecek. gelmedi. dedemsiz on sekiz oldum ben.


özlem bütün duyguların en bastırılamazıymış, içindeki ateş hiç sönmezmiş, arkaya itermişsin sadece. gidene bir oda yaparmışsın da kapısını hiç açamazmışsın.


sonra bir gün dedem öldü benim. evet, yine. bu sefer diğeri. hayır, bir sene bile geçmeden. canımın koca parçasını bıraktım dedim ya, ha, işte bir o kadar daha aldı gitti hayat benden. hayır dedim, tekrar değil. hayır görülecek yerlerimiz, yürünecek yollarımız var. dede öğretmen olacağım, atanınca birlikte yaşamayacak mıydık? yeryüzündeki herkes onu tanımadı ki daha gitmek için çok erken. nereden bilirdim, dağlar da çekip gidermiş işte. bütün karakterimin oluşmasını sağladı belki, sonra gitti. dede, ben o kadar büyümedim ki. selada adını duydum. hiçbir ses böyle derin kazamazdı içimi. küçük kollarım yetmedi kendimi sarmaya. anne omzuna başımı koyabilir miyim? onun gelmeyeceğini biliyorum, öğrendim çünkü bir öncekinde. yangında yitirdiğini alamıyorsun geri. ama sormak istediğim sorular var. ömrünü bu kadar dolu geçirmiş bir adam nasıl bundan sonra sadece iki metre bir mezarın içine yatacak? herkesin babası olmak nasıl bir birikim? birbirine o kadar yakın gömdük ki iki dedemi. birini bırakıp gidemezken ikisini birden arkamızda bırakıp çıktık mezarlıktan. bıraktığı bütün hayat tecrübesi, öğrettikleri, yalnız bize değil herkese sevgiyle dolu kalbi kaldı elimize. dedem hayatta kocaman bir hazine bırakıp gitti aslında. bunları sonra düşündüm tabii ki. acı aklı örtüyor çünkü. kalp acıdan kavrulurken beyin nasıl düzgün düşünsün ki. ben dedemsiz on dokuz oldum.


her şey gelir gider, herkes göçüp gider de bazıları baki kalır sanırdım, yıkılmaz, eğilmez, zarar görmez sanırdım. her başım sıkıştığında, canım yandığında, mutlu olduğumda ulaşabilirim sanırdım. öyle değilmiş. onsuz geçecek bir ömrün ilk sonbaharını onun camında karşılayınca çarptı bu da yüzüme. bana sarılan en güçlü iki kolu çok uzaklara yolladım daha sonra görüşme umuduyla.


sonra bayramın gelmesini hiç istemedim. bayram için hiçbir şey almadım, saçlarımla kıyafetim önceki günden farksız oldu. yüzleşmemek için o sabahlara uyanmak istemedim. oturduğumuz kahvaltı sofrası bir eksildi. ilk öptüğüm eli bir daha hiç öpemedim. bir daha kimseyle el öpme tereddütü yaşamadım. bayramda kimseyi görmek istemedim, en sevdiklerim bile yoktu ki.


sonra bir daha bayram olmadı evimizde.