Geri dönmeyi ne kadar çok isteyeceğimi bildiğimden bıraktığım köprüleri yıkarak ilerlemiştim. Başımı çevirirsem göreceğim manzaranın güzelliğiyle büyüleneceğimi bildiğim için yere bakmıştım da arkama bakmamıştım. Ama yılın belli günleri, denk geldiğim birkaç şarkıda kıyıya geri dönüp oturuyordum. İstesem de dönemeyeceğim karşıya bakıyordum. Köprüleri yıktım, suya atlarsam boğulurum. Ama karşı tarafta beni bekleyen cankurtaranın olduğunu bilmek yüzme cesaretini cebimde tutuyordu, farkında olmadan. Şimdi o kadar çok yol aldım ki, denizinden o kadar uzaklaştım ki, geldiğim yerin kuraklığından –ya da belki başka bir şeyden- dudaklarım çatladı.  Başka denizler aradım içimi ferahlatacak, yoktu. Manzarayı izleyemeyecek kadar gideceğimi biliyordum o yüzden fotoğrafını taşıdım. Bunun garip bir veda olduğunu biliyordum çünkü hep içimde olacaktın. Ama sen bilmemeliydin ki oturup bekleme. Köprüleri yıkacak kadar vazgeçmiş, yüzmeye cesaret edemeyecek kadar korkak birinin boğulma ihtimaline karşı oturup bekleme. Çünkü onun olduğu kıyı yeşil ve maviler içindeydi. Benim manzaram onun renkleriydi, onun manzarasında yağmur yağıyordu.  Onun akıttığı gözyaşları bana yağmur olmuştu, benim gözlerimden akan yaşlar sadece beni ıslattı. Görmesin istedim. Görmedi.


Sonra bir şarkı duydum. Herkes duydu. Herkes ilk kez dinledi, ben değil. Tanıdım şarkıyı, aldığım yolu hiçe sayıp geriye koştum. O ‘’tanıdık’’ ses, karşı kıyıda unuttuğum unutmadığım her şeyi geri getirdi. Hiç o kadar güzel gelmemişti manzara, hiç o kadar geri dönmek istememiştim. Cankurtaran karşı kıyıdan hadi dedi bana, elini uzattı. ‘’Beraber atlayalım, boğulacaksak beraber boğuluruz. Bazen benim kıyımda nefes alırız, bazen senin kıyında kayboluruz. Bazen farklı kıyılarda birbirimize el sallarız, bazen köprüyü canımızı dişimize takarak yenileriz. Bak ben hazırım, bak gittiğinden beri geleceğin güne hazırlandım. Bak giden sensin ama ben geliyorum. Elini uzat sadece tutup kendime çekeceğim.’’ Tüm zorlukların göğüslemeyi kabul eden birine nasıl hayır diyebilir insan? Buna hayır diyebilmek için kalpsiz olmak gerekirdi, ben de kalbimi söktüm. Hem de kalbimin varlığını uzun zaman sonra ilk kez hatırlatan şarkı hala çalarken.


Ve biz bir kere daha ayrıldık. Bu sefer farklıydı. Artık beni bekleyen cankurtaran yoktu. Şarkıyı da kapatmıştı. Her şeyini alıp uzaklaşmıştı kıyıdan. Elinden gelen her şeyi yapmanın rahatlığıyla baştan başlamaya hazırdı. Yine sevebilirdi birini. Manzara olacak kadar uzak olmasına gerek yoktu kimseye. Ve ben gerçekten bitmesinin rahatlığıyla yoluma geri döndüm. Hiçbir şey olmamış gibi. Hatta bu yere sanki gelmemişim, burda doğmuşum gibi yabancılık bile çekmeden.


 ‘’Bu benim en vurdumduymaz gitmemdir/Ben giderim/Ceplerimde bir keşke/Gözlerimde nihayet’


Evet, nihayet köprülerin yıkılmasının anlamı olmuştu. Kafamı karıştıracak her şey bitmişti. Bekleyen biri yoktu. Artık beni uzaklaştıran her adımda bir daha vicdan azabı çekmeme gerek yoktu. Bitmişti. Nihayet.

Ama ceplerimdeki keşke bitmedi. Yük gibi de gelmedi hiç. Senden kalan tek şey yük olur mu bana?


Özür dilerim.

https://open.spotify.com/intl-tr/track/0wr0JTOlgZVYccny0GlL4T?si=53c1eae588314c90


Teşekkür ederim.

https://open.spotify.com/intl-tr/track/0A9xrZClfXxkEbnY9hvP7w?si=e2df6b3ec31140f2