Sabahtan bu yana yağan yağmur yerini, ışık ışık, umut umut açan güneşe bırakmıştı. Islanmış ayakkabılarına bakarak ağır adımlarla tırmanıyordu Yenimahalle yokuşunu. Boyaya direnen kırlaşmış saçlarını eliyle hafifçe düzelterek, diğer eliyle kavradığı, içine öte beri doldurduğu poşetleriyle insan kalabalığının orta yerinde kalmış, yarım asırlık bir gölgeydi.

 Hafifçe soluklandı. Biraz duraksadı yerinde. Kalbinin yüreğine eşlik eden kısmının bir parça sakinleşmesini bekledi. Caddenin kalabalığı, Şentepe'ye doğru yönelen Yenimahalle yokuşunu aşındırırken ufak adımlarla gölge de eşlik ediyordu onlara. Kollarında ağırlaşan yükler, dizilerindeki dermanı sızlattığı noktada büyükçe bir vitrin camının önüne sığınıverdi. Ellerinden kollarına, kollarından omuzlarına, omuzlarından yüreğine çöken ağırlığı bir nebze azaltmak istercesine yere bıraktı yükünü gölge. Yorgun ellerini göğsüne bastırarak, kesik kesik alıp verdiği soluklarıyla baş başa kaldığı o anda gördü küçük, sevimli kız çocuğunu. Hem de, tam da kırmızı çizmeleri ayağına geçirmek üzere olduğu bir anda göz göze geldi bakışları. Ürkek ve yavaşça baktı etrafına. Kendisine benzeyen sayısız gölge inip çıkıyordu yokuşlu caddeyi. Bu küçük kızı gören yoktu henüz. Ayakkabı dükkanının dev vitrinine iyice sokuldu.

"Annesi içerde ayakkabı denerken bu yaramaz vitrinin içine girmiş" diye düşündü. "Kimsecikler görmeden, kendine bir zarar vermeden inebilse ordan."

 Aynı kaygıyla içeriye doğru baktı. Kimseler yoktu görünürde. Ürkerek cama doğru eğildi. Fısıltıyla, tıslama karışımı bir sesle usulca sordu.

 - Küçük kız! Ne yapıyorsun orda? Kendine bir zarar verebilirsin? Annen nerde bakayım?

 Peş peşe sorduğu sorulardan bir an kendisi de tedirgin olmuştu. Fakat küçük kız onu görmüyor, sanki hiç duymuyormuş gibi ısrarla kırmızı çizmeleri giymeye çalışıyordu. Arada kafasını kaldırıp kendisine gülümsediğini görmese bir an hayal gördüğünü zannedebilirdi. Uzun uğraşlar sonunda giydi kırmızı çizmeleri ayaklarına küçük kız. Işıl ışıl, ışık ışık parladı gözleri çizmeleri giyince. Göz göze geldiler o an. Hafif bir gülümsemeyle ilk defa konuştu küçük kız.

- Hatırladın mı?

 Olduğu yerde irkildi. Tekrar telaşla yokuşlu caddeye, sonra da mağazanın içine doğru baktı. Kimsecikler farkında değildi bu garip durumun. Yine telaşla cama doğru yöneldi.

 Kara gözlü minik kız, aynı sevecen ışıklarla gülüyor, sadece çizmelerine bakıyordu. Tekrar aynı şirin sesle sordu

 - Hatırladın mı?

 Kafasının içinde beliren uğultu, göğüs kafesini zorlarken anlamsız bir anının sızısı düştü aklına. Her okul yolunda içlerine su dolup, çorabını ıslatan siyah ayakkabıları... Babacığının özenle yapıştırıcılar sürüp, mandallarla tutturmak için uğraştığı geceler... Her sabah o mandalları açıp yola düşen, her akşam aynı şaşmaz döngüyü yaşadığı zamanların sönük hayaleti yokladı yüreğini. Küçük kızla tekrar göz göze geldiler. Sanki gözlerindeki ışık bir parça azalmış mıydı? Yine aynı kahreden soruyu sordu uslanmaz bir inatla

- Hatırladın mı?

 Vitrin camına iyice sokuldu. Yağmurda hep ıslak olan ayaklarını hatırladı. Gayriihtiyari tekrar ayaklarına baktı. Yine ıslaktı çorapları. Hüzünle gülümsedi. O zaman yırtık pabuçlardan, şimdi de beceriksiz ve yorgun adımlarından hep aynı çileyi yaşıyordu ayakları. Vitrin camına yavaşça yanaştı. Kırmızı çizmelere baktı. Kısa bir hüzün bulutu geçip gitti gözlerinin önünden. Güldü ilk defa küçük kıza. Elini usulca dudaklarına götürüp, ürkek ürkek sus işareti yaparken, mağazanın içinden kendine doğru gelmekte olan birini fark etti.

 "Eyvah" dedi! "Küçük kızı fark edecek."

Ama o da ne? Gelen genç delikanlı küçük kızı hiç görmeden, kendisine doğru geliyordu. Biraz tehditkar bir edayla hafifçe sert sordu.

 - Baktığınız bir model varsa yardımcı olalım?

 Yüreği kaygı ve utançla çırpınırken eliyle yok işareti yaptı. O zaman burada ne duruyorsun der gibi baktı delikanlı. Tedirgin bir telaşla yorgun ellerini torbalarına uzattı. Uzaklaşmadan son bir kez göz göze geldi küçük kızla. Sessizliğin en korkunç sesiyle var gücüyle bağırdı.

- Kaç, uzaklaş ordan çabucak! Kırmızı çizmeleri sakın çıkarma ayağından.

Korkma! Keşke kalabilseydim yanında. Koruyabilseydim seni!

Diyecekleri, denilmez olana dönüşürken, yokuşa, caddelerin gölgeleri karıştı. Son bir kez dönüp baktığı soluk camın ardındaki küçük kızın elleri, umutla yardım ister gibi uzanmıştı sonsuzluğa. Gözlerinde ise az önce yer alan ışıktan eser yoktu. Başını önüne eğerken, solgun yüzünden hüzünle şu cümleler döküldü.

 - Üzgünüm çocuk! Üzgünüm çocuk!

 Uzaklaşırken yokuşun zorlu tırmanışında, annesinin elinden çekiştiren küçük bir kızın sesi yankılandı caddenin keşmekeşinde.

- Anne! Anne! En çok istediğim kırmızı çizmeler! Bak orda işte! Orda bak! Çok istiyorum! Çok istiyordum! ! Çok istiycem! Hadi anneeeee!