Yedi gündür durmaksızın yürüyorlardı. Yedi gün batımı hüznü, yedi gün doğumu umudu taşıyarak varlık evreninde sessizce ilerleyen yedi kişiydiler. Gün doğumlarına selam çakarak, gün batımlarına öfke sunarak ilerleyen yedi kişi. Mağaraya ulaşmalarına yedi kuş ötüşü mesafe kalmıştı. Mataralarında su, azıklarında yiyecek tükenmek üzereydi.


Birinci kişi sıranın başından soluklanarak seslendi.


-Mağara görünmeye başladı. İlk ben gireceğim. Almak istediğimi alıp çıkana kadar kimse girmeyecek mağaraya. Olur da dışarı çıkamazsam aramayın beni. Ben dönmek istediğim zamanda, olmak istediğim anda geri dönerim. Mağara benim kurtuluşum. Doğduğum günden beri görmez olan gözlerim görmeye başlayacak. Mağara... Ah o mağara... Bana gözlerimi geri verecek. Aydınlığın ışığını, ruhum sonsuza kadar özümseyecek. Sadece yedi adım sonra...


İkinci kişi sıranın olması gerektiği yerinden soluklanarak seslendi.


-Mağara duyulmaya başladı. İkinci ben gireceğim. Almak istediğimi alıp çıkana kadar kimse girmeyecek mağaraya. Olur da dışarı çıkamazsam aramayın beni. Ben dönmek istediğim zamanda, olmak istediğim anda geri dönerim. Mağara benim kurtuluşum. Doğduğum günden beri duymaz olan kulaklarım duymaya başlayacak. Mağara... Ah o mağara... Bana kulaklarımı geri verecek. Seslerin harmonisi, ruhumda eşsiz melodilere dönüşecek. Sadece yedi adım sonra...


Üçüncü kişi sıranın olması gerektiği yerinden soluklanarak seslendi.


-Mağara koklanmaya başladı. Üçüncü ben gireceğim. Almak istediğimi alıp çıkana kadar kimse girmeyecek mağaraya. Olur da dışarı çıkamazsam aramayın beni. Ben dönmek istediğim zamanda, olmak istediğim anda geri dönerim. Mağara benim kurtuluşum. Doğduğum günden beri koklamaz olan burnum koklamaya başlayacak. Mağara... Ah o mağara... Bana burnumu geri verecek. Kokuların cezbedici dansı, ruhumda silinmez esanslara dönüşecek. Sadece yedi adım sonra...


Dördüncü kişi sıranın olması gerektiği yerinden soluklanarak seslendi.


-Mağara dokunulmaya başladı. Dördüncü ben gireceğim. Almak istediğimi alıp çıkana kadar kimse girmeyecek mağaraya. Olur da dışarı çıkamazsam aramayın beni. Ben dönmek istediğim zamanda, olmak istediğim anda geri dönerim. Mağara benim kurtuluşum. Doğduğum günden beri olmayan ellerime, o mağarada sahip olacağım. Mağara... Ah o mağara... Bana ellerimi geri verecek. Her işimi kendim yapabilmenin sonsuz mutluluğunu işleyeceğim benliğime. Sadece yedi adım sonra...


Beşinci kişi sıranın olması gerektiği yerinden soluklanarak birtakım işaretler yapmaya başladı. El kol hareketlerini sözcüklere dönüştürerek dile geldi.


-Mağaranın tadı alınmaya başladı. Beşinci ben gireceğim. Almak istediğimi alıp çıkana kadar kimse girmeyecek mağaraya. Olur da dışarı çıkamazsam aramayın beni. Ben dönmek istediğim zamanda, olmak istediğim anda geri dönerim. Mağara benim kurtuluşum. Doğduğum günden beri olmayan dilime, o mağarada sahip olacağım. Mağara... Ah o mağara... Bana dilimi verecek. Konuşmanın eşsiz kelimelerini suskun dünyamda dans ettireceğim. Sadece yedi adım sonra... Elleriyle, kollarıyla çabalayarak anlatmaya çalıştıkları bitmişti.


Altıncı kişi sıranın olması gerektiği yerinden soluklanarak seslendi.


-Mağara hissedilmeye başladı. Altıncı ben gireceğim. Almak istediğimi alıp çıkana kadar kimse girmeyecek mağaraya. Olur da dışarı çıkamazsam aramayın beni. Ben dönmek istediğim zamanda, olmak istediğim anda geri dönerim. Mağara benim kurtuluşum. Doğduğum günden beri hissetmeyen kalbime, o mağarada sahip olacağım. Mağara... Ah o mağara... Bana kalbimi verecek. Sevginin paha biçilmez evreninde, sonsuzluğun gizeminde var olacağım. Sadece yedi adım sonra...


Yedinci kişi sıranın sonundan soluklanarak seslendi.


-Mağara düşünülmeye başladı. En son ben gireceğim. Almak istediğimi alıp çıkana kadar kimse girmeyecek mağaraya. Olur da dışarı çıkamazsam aramayın beni. Ben dönmek istediğim zamanda, olmak istediğim anda geri dönerim. Mağara benim kurtuluşum. Doğduğum günden beri olmayan aklıma, o mağarada sahip olacağım. Mağara... Ah o mağara... Bana aklımı verecek. Düşünmenin sonsuz denizinde kulaç atmanın, bilinmez diyarlarına yelken açmanın hazzını taşıyacağım. Sadece yedi adım sonra...


Böyle diyerek vardılar gaibî eşiklerin en korkuncu mağaranın önüne. Sonsuzluğa kadar uzayan demir bir kapı karşıladı onları. Adım atamaz, el süremez, göremez işitemez, tadamaz, koklayamaz, hissedemez, düşünemez oldular. Mağara.... Ah o mağara... Onlara açmadı bilinmez sinesini. Çaresiz yedi gün doğumu, yedi gün batımı beklediler o eşikte. Yedi günün sonunda demir kapıda bir anahtar deliği peyda oldu. Elbet dediler bu kapıyı da açan bir anahtar var.


Tekrar yola düştüler. Yedi gün batımı, yedi gün doğumu izleyerek... Olmayan bir kapının, hiçbir zaman açmayacak anahtarını aramaya... Nerede, nasıl arayacaklarını göremeyecekleri, duyamayacakları, koklayamayacakları, dokunamayacakları, hissedemeyecekleri ve düşünemeyecekleri eşiğe varma hevesiyle yedi ömrü tükettiler. Farkındalık eşiğine varamadan...