Kendi kendimeyken hissettiğimden daha fazla yalnızlık hissediyorum kalabalıkların içerisinde

Çıldıracak gibi oluyorum.

Hem kalabalıkların içerisindeyken

Hem de sonsuz tek başınalık çarkının dişlilerinden biri hâline gelmiş vaziyette, kendi kendimeyken

Çıldıracak gibi oluyorum.




Seslere karşı inanılmaz duyarlı hâle geldim ben

Evimdeki buzdolabının olağan çalışma sesi

Yan komşumun evden çıkarken kapısını kilitleme sesi

Yoldan geçen bir arabanın içinde çalan müzik sesi

Sokakta yürüyen bir insanın ayağının altında ezilen yaprak sesi

Dışarıdaki çöp konteynerine atılan poşetlerin hışırtılı sesi

Mahallenin kedilerinin günün belirli saatlerinde hep bir ağızdan çıkardıkları miyavlama sesi

Her akşam aynı saatte gezmeye çıkarılan köpeklerin birbirine havlama ve onları gezdiren insanların birbiriyle dakikalarca konuşma sesi

Ve daha nicesi...

Tüm bu sesleri öyle bir duyuyorum ki

Çıldıracak gibi oluyorum.

Sessizliğe erişemiyorum artık, sessizlik adı altına gizlenmiş sesleri dahi duyuyorum

Tüm bu sesler haddinden fazla uyarıyor zihnimi, sinirlerimi

Sınırlarımı zorluyor

Başımı ağrıtıyor, başımın ağrısı gözlerime vuruyor

Çaresizim.

Çarem varsa ve ben göremiyorsam da, göremediğim ve dolayısıyla ondan yararlanamadığım için zaten çaresize eş değer bir hâldeyim.




Sanırım artık anlıyorum.

Bu zamana dek geçici olduğuna inanıp kendimi avuttuğum hiçbir şey geçmedi

Demek ki bazı şeyler hiçbir zaman geçmiyor, geçmeyecek

Anlıyorum.

Bu aralar haddinden fazla sıkılıyor, daralıyor içim

Durup dururken gelen ağlama krizlerinin sıklaşıyor ziyaretleri

Ki aslında hiçbir zaman durup dururken gelmez ağlama krizleri, vardır muhakkak sebepleri

-Var, biliyorum.-

Ruhum içimden çekiliyor sanki

Acı çekiyorum, rahatlama yok

Artık Yukarıdaki’ne daha az dua ediyor, daha çok söyleniyorum

Önceden diyalog mantalitesi ile ettiğim duaların aslında monologdan başka bir şey olmadığını görüyorum şimdi

Sanırım artık anlıyorum.

''Söyleniyorum'' diyorsam da, söylendiğim kişinin aslında yine kendim olduğunu biliyorum

Karşımda muhatabım yok, kendi kendime söyleniyorum

Tamamıyla baş başayım ben sonsuz tek başınalığımla

Bitmeyecek asla, artık anlıyorum.

Her şey her zaman herkes için geçmez, çözülmez, iyileşmez

Bazı şeyler bazen bazı insanlar için katiyen yolunda gitmez ve hayatlarının sonuna dek de bu durum düzelmez

Artık anlıyorum.

Kendimi avutacak bahanelerle kendimi uyutamıyorum

Gözlerim açık

Uykularım bayağıdır kaçık

Zihnim sabahlara kadar tamamen uyanık

En ufak şey dahi endişe tohumları ekmeye yetiyor içimin derinliklerine

Ve o endişe tohumları o kadar hızlı büyüyor ki, inanın

En ufak şeyle dahi doğru düzgün yüzleşemiyorum artık

Kaçmak istiyorum

Kaçıp uzaklara, çok uzaklara gitmek ve oralarda kaybolmak istiyorum

Buralarda, yakınlarda değil; oralarda, çok uzaklarda kaybolmak istiyorum

Fakat bunu dahi yapabilecek güç ve cesareti içimde bulamıyorum

-Belki söz konusu güç ve cesareti, içimdeki endişe tohumlarından büyüyüp serpilen endişe filizleri yemiştir...-

Dolayısıyla şimdilik yalnızca cenin pozisyonunda kıvrılıp, kulaklıklarımı takıp son ses müzik dinlemekle yetiniyorum

Kulaklıklarım kulaklarımda daima, çıkarmak istemiyorum

Daima son ses açık müzik

Ki duymayayım diğer birçok sesi

Yok buzdolabı

Yok yan komşunun bilmem nesi

Yok yoldan geçen arabaların sesi

Yok sokakta yürüyen insanların kaldırımdaki yaprakları çatur çutur ezmesi

Yok dışarıdaki çöp konteynerine atılan poşetlerin hışırtısı

Yok kedilerin hep bir ağızdan miyavlaması

Yok gezdirilen köpeklerin havlaması, yok onları gezdiren insanların birbiriyle dakikalarca konuşması...




Sonsuz tek başınalığımdan artık son derece bıkmış ve usanmış vaziyette, kendi kendimeyken

Söz konusu bıkmış ve usanmışlığın, fıtratımın doğal sınırlarını aşmasına az buçuk kala atıyorum kendimi dışarı

Biraz da olsa rahatlayıp huzur bularak dönmeyi umuyorum eve

Fakat öyle olmuyor genellikle

Dışarıdayken grup hâlinde dolaşan insanları, irili ufaklı kalabalıkları görünce daha da tuhaf hissediyorum kendimi

Zira ben, irili ufaklı tüm o kolektif oluşumların dışındayım tamamen

Ben dışındayım tüm bunların, bunu kendime ben yaptım, artık anlıyorum.

Fakat aksini bilmiyorum, böyle doğdum

Bunun aksi, benim fıtratımın doğal tabiatına tabii değil

Bunun aksinin yabancısıyım, tanımıyorum

Tek başınalığın ve yer yer duyumsanan yalnızlığın yerlisiyim ben

Sanırım sonsuz tek başınalık illetiyle lanetlenmiş ruhum, bu dünyaya bedenlenirken...




Gücüm yok, içimde bir şeyler çöküyor, hissediyorum

İçimde devasa bir enkaz var, o enkazı kaldırmaya gücüm yok

Acı var

Birçok şey yok ama acı var daima

Ne yapsam dindiremiyorum içimde yanan acı ateşini

Ne yapsam dönüştüremiyorum o acı ateşini, yaşam coşkusu ateşine

Asgari düzeyde dahi olamıyorum bir simyacı

Ne yapsam bu sonsuz tek başınalık çarkının dişlilerinden biri olmaktan sıyıramıyorum kendimi

Ne yapsam sakinleştiremiyorum içimdekini

İçimdeki endişe tohumları olağan dışı seviyede büyüyüp serpildi, içimin çeperlerini zorluyor şimdi

Ne yapsam azalmıyor durup dururken gelen ağlama krizlerinin sıklaşan ziyaretleri

-Oysa misafirliğin kısası makbuldur, kimse bunlara öğretmedi mi!..-




Ne kendi kendime, sonsuz tek başınalığımın beni artık bıktıran ve usandıran mevcudiyeti içerisinde kalabiliyorum mutlu mesut

Ne de kendimi dışarı atıp insanların içine, irili ufaklı kalabalıkların arasına karışabiliyorum dingin ve sakince

Hiçbir yerde var olamıyorum artık mutlu mesut, dingin ve sakince

Olamıyorum.

Bu dünyada artık hiçbir şekilde var olamıyorum, yerimi katiyen bulamıyorum

Daima ayakta gibiyim ben

Şöyle mutlu mesut, dingin ve sakince oturamıyorum

Kendime ait oturacak yer bulamıyorum, kendime gaipten yer de yaratamıyorum

Ayakta öylece dikiliyorum ben daima

Sanırım bu dünya otobüsünden ineceğim durağın gelmesini bekliyorum

Yirmi dört yaşımda.