Selam. Başlık sizlere depresif düşünceler çağrıştırmış olabilir fakat biliyoruz ki hepimizin gerçeğidir ölüm. Çoğunlukla yok saydığımız ya da ölesiye kaçtığımız sonumuzdur. Gelgelelim nadiren de olsa bu sona tutkun insanlar görürüz. Ümit Yaşar Oğuzcan tam da böyle bir şairdi. Çocukluğunda geçirdiği zor zamanların da etkisiyle yetişkinliğinde buhran batağından kurtulamamıştı. Şiirlerinde duyguları uçlarda hissettirip insanda dolu dolu yaşama isteği uyandıran şair hayata yağmurlu bir pencereden bakıyordu. Zaman zaman intiharı düşünse de ölmeye cesaret edemiyordu. Yaşadığı buhranlar içerisinde üretkenliğini bu denli devam ettirebilmesi, sanatçı kişiliğinin durdurulamazlığının bir sonucuydu. Ölmeyi ne kadar çok istediyse yaşamda da o kadar çok duyguyu yaşıyordu ki yazdığı şiirleri okuyunca sanki yeni duygular keşfederdiniz. Bir aşk şiiriyle sevgiliye olan duygularınıza tercüman olur, bir ızdırabını okuduğunuzda kendinize gelemezdiniz. Yine de bir orkestra boyu alt metinde çalan notalar gibi her anında gizli bir hüzün barındırıyordu şair. En nihayetinde çevresinde bu durumdan doğrudan etkilenen oğlunun şaire unutulmaz bir acı bırakacağı gün gelmişti: "Galata Kulesi’nden bir adam düşmüştü ve o adam Ümit Yaşar Oğuzcan’ın oğluydu." İntihar etmişti. Bu olaydan sonra şair hepten hayata küsmüş, yaşamak dayanılmaz hale gelmiş olacaktı ki intihar girişimleri olmuş fakat kurtulmuştu. Ne zaman olaylar bu noktaya varmıştı? Bir insan intiharı nasıl kurtuluş olarak görürdü?

Bu sorulara verilebilecek binlerce cevap, binlerce hayat hikayesi mevcuttur. Bununla beraber ümitsizlik, katlanamama duygularını barındıran veya hiçbir şey hissedemeyecek derecede uyuşmuş bir ruh da yaşamla ilişiğini koparmak isteyebilir. Bazen aldığımız darbeleri iyileştirecek zamanımız olmadan yenileri geldiğinde toparlanamayabiliriz. Dünyanın binbir türlü hali vardır ve kime ne olacağı hiçbir zaman belli değildir. Hâl böyle olunca farklı yaşam hikayelerinin getirdiği buhranı ünlü bir yazarda da karşı komşunun kızında da gözlemleyebilirsiniz. İzlemci olarak baktığımızda durum daha çözülebilir görünse de o şair yeri gelip bizler olduğunda durumun sandığımızdan daha karmaşık olduğunu anlarız. Çözüm yolu aramayız çünkü çözmek istemeyiz. Sadece gitmek isteriz. Bu durumun hayatımızın her döngüsünde yaşanabilme ihtimali mevcuttur. Yazar kendi adına bu dönemi sağ salim atlattığını düşünmektedir.

Her şeye rağmen bütün umutların ve anlamın tükendiği sanıldığında bile insan yeniden hayata bağlanabilir. Nitekim Ümit Yaşar için de aşk böyle bir etki yaratmıştır. Aşkı sanatıyla birleştirdiğinde hislerine ve hatta hislerimize yeniden hayat vermiştir. Duygularının ve yaşanmışlıklarının yoğunluğuna dayanamamış olacak ki kendisi kalp krizinden vefat etmiştir, gitmeden önce herkesin kalbindekine atfedeceği eserler bırakarak... Ümit Yaşar ölmeyi çok istedi ve bekledi belki ama ardında hiçbir zaman ölmeyecek duygular, eserler bıraktı. İnsan hisseder elbet fakat şiirle hisleri estetik, asalet kazanır; bambaşka derinlikli bir boyut açılır sanki ruhta. Hayata farklı bir anlam katar şiir. Gnossienne No.1 dinlerken hissedilenler gibi... Velhasılkelam, bu noktada yazar şairi tanımaktan oldukça memnun olup şiirlerini okumayı sizlere de şiddetle tavsiye eder. Şiirle kalın, pişman olmayacaksınız.