Denize dokunacağım birazdan. 

Burada merdivenler var, son kez gibi. 


İnsan, acı veren şeylerle vedalaşma gereği duyuyor; acının bittiğine dair bir kanıt. 

Vedalaştım ve bitti. 


Biten her şeyin ardından yayılan, sıcacık, içi ısıtan o hissi biliyor musun? Sonra kaskatı kesilip bir dağa dönüşüyor. 

 

Oluru olmayan ihtimallerin, bir serçenin bile şahitlik edemeyeceği hayallerin ruhumu darmadağın ettiğinden haberin yok elbette. Aptal bir kolonyayı sıkmayı beni hatırlamamak uğruna reddedişini, o kafenin tuvaletinde çıkması için korkunç bir el sabunuyla bastırarak kolumu yıkadığımdan da öyle. 


Aylar süren bir hesaplaşmanın ürünü olarak ben varım bugünde. Binlik bir yapbozun köşe parçalarından arta kalanlardı her şey ve uzun sürdü tamamlamak. 


Paralel evrenlerde düşünüyorum bizi. Hiç oyuncağım olmadığı için katılamadığım arkadaş gruplarını izliyorum bir sokakta ve sen evimin önündeki arsadan çiçek toplamayı teklif ediyorsun. 


Çok fazla şey hatırlıyorum. Her şeyi hatırlamanın bir lütuf mu yoksa lanet mi olduğunu ayırt edemediğim bir yerdeyim. Yolun yarısında da seni ve yerini bulamayan tüm parçaları hatırlayacak mıyım?


Zaman kollarını savurarak bu boş odada dönmekte ve ben kaç kez bana çarptığını saymıyorum artık. 


Bu sana ve bana dair -çünkü biz olabilmek bir meseleydi ikimiz için de- son. 


Başka bir evrende şefkatle başını okşadığın kör bir kediyim. 


Deneme,

Aklın her zaman doğru olanı söyler.


Öyle mi sahiden? Benim hakkımda ne söylüyor? Ben bir hayal kırıklığı mıyım senin için? Yoksa geriye dönüp baktığında yanlış kararlar alan bir aptal olarak mı hatırlıyorsun hâlâ? Beni hatırlıyor musun? 


Bir katil soğukkanlılığıyla beni öpüp, bana veda edecektin. 


Hayır, belki duymak istersin diye düşünüp sana içimdeki boşluktan, hala neden Alacakaranlık izlemeyi sevdiğimden, yüzüme baktığında içimde bir orman yeşillendiğinden, bir köpek olsa bile neden hayatımdaki insanı yanımda istediğimden, çaya şeker atmayı nasıl bıraktığımdan ve seni seviyor olmanın sırtımı nasıl dik tuttuğundan bahsedecektim. Senin beni ve bunları bilmek istemediğini biliyordum, çünkü gidecektim ve bu kadar detay senin için zorlaştıracaktı beni unutmanı. 


Seni suçlamıyorum, aksine anlıyorum ama ben bu hayatı ne yazık ki bu şekilde yaşıyorum. 


Seni hatırlamak bir denize bakmaya benziyor çoğu zaman. 


Ben bir aslan mıydım evde seni bekleyen, yoksa bir köpek mi? 


Kafamın içinde hiçbir zaman yanıt bulamayacak onlarca cevaplanmamış soru var, yine de uykusuz kalıyorum onlar için. Ben göğsümü açtığımda ağzına kadar dolu bir anı kutusu gibi dağılıyor her şey ve sen bunu biliyorsun ama senin ne düşündüğünü öğrenemeyeceğim bir gerçeklikteyim ben, bu nereden baksan bir kurşun kadar ağır.


Burayı hala okuyor musun bilmiyorum, artık bilemem de ama dinlemeyecek olduğunu bilse bile içimde sana konuşan sesi kısılmış biri var. 


Paçalarına tuzu bulaşan, büyüdüğün o sahili görmek istiyorum ama her sokak başında sana rastlama ihtimalinin heyecanını taşımak istemiyorum kalbimde. 


Başka bir evrende ben kırmızı yanan bir trafik lambasının altındayım, orada sen yoksun.