K: Dikkat edin! Arkanızda, tam ayağınızın yanında cam kırıkları da var…
G: Aman Tanrım ! Bu kadar kötü olabileceğini hiç tahmin etmemiştim. Bakanlığın burada röportaj yapma fikrine neden sıcak bakmadığını şimdi anlıyorum. Korkunç…
K: Korkunç değil… Sadece burada alışılagelmişin dışında bir yaşanmışlık var.
G: (Ses kayıt cihazını açar) Hoş geldiniz tekrardan. Siz burada röportaj yapmak istediğinizi söylediğinizde, çok şaşırdım. Neden diğer sanatçılar gibi rahat bir kafe ya da bir çay bahçesini tercih etmediniz ? Öncelikle bunu sormak isterim.
K: ( Gülümser) Rahatlık bazen bizi gitmemiz gereken yerden alıkoyar. Bizler edebiyat işçisiyiz. Onu inşa etmek değil, ona hizmet etmek bizim asıl görevimizdir. Yeni şeyler, ancak rahatsız olarak öğrenilir. Burayı hissetmeden, görmeden ve yaşamadan nasıl bu anın içine alabilirdik kendimizi?
G: İlginç bir bakış açısı…(Etrafa bakar) Neredeyse zombi istilasına uğramış gibi yıkık dökük bir tiyatro salonu…Burası bir harabe artık… Etrafa bakmak bile beni ürkütüyor. Harabenin kokusu… Nemli yosun kokusu sanki…Ama değil daha da tuhaf. Her yer koltuklar, duvarlar…Tahrip olmamış tek bir yeri bile yok. Bakanlıktan almış olduğumuz son bilgilere göre, bu saldırının kim ya da kimler tarafından yapıldığı bilinmiyor. Dünyada bir kaç tiyatro salonunda da aynı tahribatın yaşandığı söyleniyor. Bunu belki de insan üstü güçlerin yaptığına inananlar var siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? Neden tiyatrolar hedef alınmış olabilir?
K: Birkaç gündür kafamı meşgul eden sorulardan biri buydu aslında…Epey düşündüm bu konuyu. Ben bunun burada sahnelenen son oyunlarla ilgili olduğunu düşünüyorum. Tabi bu sadece bir düşünce öyle olmaya da bilir. İnsanlara bir şeyler öğretmenin bu yolla ne kadar etkili olduğunu fark etmiş olmalılar.
G: Peki ya okullar ? Bilindiği üzere öğrenmenin aktif olarak yapıldığı yerler yani…Oralarda herhangi bir saldırı söz konusu değil…
K: Çünkü okullarda her şey öğretilmiyor. Oysa tiyatro hayatın ta kendisi… Okullar saf bilgiyi aktarıyor, bir tekrar etme söz konusu. Ama tiyatro; bir yaratım yeri. Bilgiyi üretip yaymanın en etkili yoludur tiyatro. Böyle bir misyonu olmadığı halde bunu yapar. Ve bunu aslında bize fark ettirmeden kendiliğinden yapar. Sorunumuz şu ki; insan üstü varlıkların bunu bizden önce fark etmiş olması…
G: En son sahnelenen oyunlar dediniz… Bu sahnede en son hangi oyunlar oynandı peki?
K: En son yönetmenliğini yaptığım ‘Noah’ ve son oyunum olan ‘2 Dünya’ burada sahnelendi. İki oyunda da dünya dışında başka bir dünya var. Her şey aslında birbirinin devamıdır. ‘Noah’ta dendiği gibi: ‘ Her son bir başlangıcı destekler.’ Siz şimdi burada etrafa bakıp buranın sonu bu kadar , buranın hikayesi bitmiş diyebilirsiniz. Ama aslında hiçbir hikaye tam olarak bitmez. Çünkü bir diğeri başlar, tabi siz müsaade ettiğiniz sürece. Kitap okumak gibi düşünün bunu, kitabın sonuna geliyorsunuz üzülerek belki, ama o sona gelmeseniz, yeni bir başlangıç ta yapmayacaksınız yani…
G: Noah oyununun sizi heyecanlandırdığından bahsetmiştiniz daha önce.
K: Evet yönetmenliğini yapmaktan müthiş keyif aldığım bir oyundu . Çünkü bu hayatta beni heyecanlandırabilen pek az şey var. Bu da onlardan biriydi. Zor ikna olan biriyim sanırım. Çünkü kendime ait doğrularım var ve birinin onlara dokunmasını istemiyorum. Bazı şeyleri içimde yaşamayı seviyorum. Bu bir tercih…
G: Sizin sakin bir hayatı tercih ettiğinizi söyleyebilir miyiz peki bu durumda?
K: Sakin ama kelimelerle dolu bir hayat… Tabi buna sakinlik denirse…Beni şimdi, şuracıkta baş aşağı çevirip, paçalarımdan tutup silkeleseniz kafamdan yere düşenler sadece harfler ve noktalama işaretleri olur. Ahahaha (Kahkaha atar…) Benden sayı düşmez. Eskiden beri hep kelimelerle aram daha iyiydi sayılarla hiç anlaşamadım. Onları hiç önemsemedim. Kim bilir? Belki de önemsemeliydim. Oysa şimdi sayıların ,kelimelerden daha fazla değer gördüğü bir dünyada yaşıyoruz. Ne gariptir ki tüm sıfırlar bir araya gelse yan yana dizilse yine de en soluna bir sayı almadıkça, bir değeri olmuyor. O sıfırların da anlamı figüranlıktan öteye geçemiyor.
Değer verdiğimiz her şeyi de en solumuzda hissetme sebebimiz de bundandır. Her insan kendi hayatının başrolünü oynar. Bizler yanımızdakilere sadece doğru yerde durarak değer kazandırabiliyoruz. Tabi onlar da bize. Ama işte mesafe önemli. Onu ayarlamak… Bunun ne kadar muazzam bir şey olduğunu düşünebiliyor musunuz?
G: Yönetmenliğini yapmaktan keyif almış olduğunuz ’ Noah’ oyununun yazarını tanıyor musunuz peki?
K: Hem evet hem hayır.
G: Anlamadım ?
K: Birini hiçbir zaman gerçek anlamda tanıyamazsınız. Tanıdığınızı sandığınız kişi ,tanımak istediğiniz kişidir aslında. Ben onu kendi açımdan tanırım. Ama o belki kendi açısından başka biridir.
G: Son oyununuzda ve Noah’ta, yani bu tiyatroda en son sahnelenen oyunlarda iki dünyadan bahsediliyor. Buradaki saldırının bununla ilgisi olduğunu düşünüyor musunuz peki?
K: İki ayrı dünya var evet ve belki de uzaylılar ya da bilmediğimiz insan üstü bazı güçler, bundan etkilenmiş olabilirler. Bilemeyiz. Ama ben öyle olduğunu düşünüyorum. Yine de ne olursa olsun bir hayalim var ve ben hayalimden asla vazgeçmeyeceğim. Bir gün buraya gökyüzünden inip beni almaya gelecek olsalar bile ahahaha…
G: Korkmuyor musunuz peki?
K: Asla. Ben bu hayatta sadece kendimden korktum. Neler yapabileceğimin bir sınırı yok çünkü. Ve tutkuyla yapmadığınız her iş, mezarınızı daha hızlı hazırlamanıza sebep olur. (Sahneyi göstererek..) Öleceksem de burada ölmeliyim; çünkü zaten yaşadığımı hissettiğim yer de tam olarak burası… Hayalim de bu sahneyi yeniden düzenlemek. Sondan bir başlangıç yaratmak… Burayı bir tiyatro müzesine çevirmek istiyorum. Düşünün bir kere… Dünden bugüne en önemli oyunlar : ‘Goethe’den Faust’,’ Çehov’dan Vişne bahçesi’,’ Samuel Beckett ‘dan Godot’ yu beklerken…’ Ve daha sayamadığım yüzlercesi ….Hepsinin birer sahne minyatürü ve üzerinde oyunla ilgili bilgilerin yazıldığı bir levha olacak. Hepsi küçük camekanlarda olacak. Aralarında geçmişten bugüne başarıyla sahnelenmiş oyunlar ve tabi benim oyunlarım da yer alacak. Bakanlık bu iş için bir bütçe ayıracağına söz verdi ve bu beni inanılmaz heyecanlandıran bir durum. Ki bunu daha önce de söyledim ben kolay kolay heyecanlanmam. Bu sanıyorum ki oyunculuğun vermiş olduğu bir özellik. Çünkü her duygu durumunu yaşamaya hazır oluyorsunuz ve her an. Bunun ne demek olduğunu size açıklarken bir kez daha hissettim…
Düşünün bir kere burada, bu sahnede ilk tiyatro eseri olan İbrahim Şinasi’den ‘Şair Evlenmesinden’ tutun da Namık Kemal’in ‘ Vatan Yahut Silistre’sine , Shakespeare’in ‘Hamlet’ ine, Pirandello’nun ’Ağzı Çiçekli Adamına’ kadar sayısız eser sahnelendi. Ki bunların arasında Namık Kemal’in değerli eseri, ilk Müslüman Türk asıllı oyuncuların sahneye çıktığı dönemi yansıtması açısından çok önemli. Irk ya da dinin sanatla bir bağlantısı olmasa da… Ki bence öyle, çünkü sanat evrenseldir, herkes içindir, yine de o zamanlar buna takılmış olan insanlar olabilir. Günümüzde de hala var maalesef. Bir Harlem Rönesans gibi olmasa da, rengi ya da dininden dolayı ikinci sınıf insan muamelesi gören insanlar hala var ne yazık ki…(Ellerini havaya kaldırır, yüksek sesle…)
Eyyyy Hadesss! Duy sesimi! ( Ses yankılanır)
Bakın akustiği duyuyor musunuz? Hala ne kadar da güzel değil mi?
Benim bir hayalim var Hades ! Ve senden bu hayalimi gerçekleştirmem için bana müsaade etmeni diliyorum. Beni yanına almak için acele etme…Benim hayalim bu…
(O sırada dışarıdan uzun bir sinyal sesine benzeyen bir ses gelir.)
G : Bu ses de ne böyle? Çok tuhaf alarm falan mı ? (Panikler)
K: Burada olduğumuzu anlamış olmalılar. Hades’ten duama bu kadar hızlı cevap alacağımı bilmiyordum. Ahahaha.
G: Hala espri yapabiliyor olmanız ne güzel . Ben korkudan bayılabilirim şu an…
K: Korkmayın en fazla ölürüz. O da hepimiz için kaçınılmaz bir son.( Gülümser) Sakin olun şaka yapıyorum. Ses kaydını kapatın ve benimle gelin.
G: Kapattım.
K: Buradan 2. Sokağa çıkan gizli bir geçit biliyorum.
G : Gizli bir geçit mi? ( Şaşkınlıkla)
K: Evet. Acele edin. (Yıkıntıların arasındaki duvardaki kolu çevirir. Uzun karanlık koridor boyunca yürürler. Ve sokağa çıkarlar. Çevrede insanlar toplanmış . Polisler etraftadır.
Meraklı kalabalığa doğru ilerleyip bir adama yaklaşıp panikle sorarlar….)
Neler oluyor?
A: Bir şey yok. Çocuklar yangın alarmına basmış yanlışlıkla. Panik yapmışlar ondan herkes toplandı bir anda…
K: Öyle mi ? Anladım.
G : Çocuklar mı? Korkudan ölebilirdim. Bu benim hayatımda yaptığım en tuhaf ve en gizemli röportajdı. On senelik heyecanı bir günde yaşadım. Gerçekten de inanılmazdı. Teşekkürler.
K: Rica ederim .Evet benim için de tuhaf oldu diyebilirim. Hades bugün sesimi duydu ve hayalim için bize müsaade edecek sanırım. Demek ki doğru yoldayız… Ahahaha. Her şeyin bir zamanı var, hayalimin de…Bazen evren bize doğru zamanı tesadüflerle gösterir. Ve bitti sanılan şeyler şekil değiştirerek devam eder. Böylece her son yeni bir başlangıcı destekler…
AYŞE GÖK
05/11/2022 Daphne- Antiochie
Ayşe Gök
2023-05-07T20:40:40+03:00Çok teşekkür ederim. Beğenmenize sevindim.
Gamze Mariye Kocagenç
2023-05-07T16:44:42+03:00Oldukça ilham veren bir yazıydı, tebrik ederim 👏 Koymuş olduğunuz resme de bayıldım..