İnsanın tohumu dünyaya ekildiğinden itibaren, adeta ulu çınar kudretiyle karada, havada ve okyanusta büyük bir arayış duygusu içerisinde dört bir yanda yeşerdiler. Köklerini, aradıkları cevabı bulana dek toprak anaya sımsıkı sardılar ve pek de gidici durmuyorlar. Düşünüyorumki şu anda hayatımızda geliştirdiğimiz, ürettiğimiz ve kolaylaştırdığımız birçok unsur bizi temele götürüyor. Bir anlam arayışına... Şu anda bulunduğumuz süreçde aradığımız cevaba nasıl ulaşabilirizin bir tür yardımcısı olduğunu muhakeme ediyorum. Kimim ben, nereden geldim ve nereye gidiyorum, varoluş amacım ne ? Düşünmeye fırsat bulsak sorabileceğimiz birçok soru var. Ancak insanlar yavaş yavaş bu amaç arayışından, soru sormaktan sıyrılmaya ve unutmaya başladılar. Çünkü insanlarımız günlük hayatın karmaşasına öyle bir odaklanmış ki bazen hayatta olduklarını bile sezemiyorlar. Yüksek bir mevkiye çıkabilmenin hırsı ile varını yoğunu çalışmaya adayan Ali'nin sanata olan ilgisini ve yeteneğini keşfedebilmesi güçtür. Veyahut hem çalışan hem de anne olan Ezgi'nin boş vakitlerinde düşleyip yazılar yazması, sorgulaması düşük bir ihtimaldir.




Bizler doğarız, büyürüz ve gelişiriz. Okul okuruz, çalışırız, evleniriz ve çocuk sahibi oluruz. Birçok insan hayatını bu doğrultuda belirler. Bu toplumun yazılı olmayan realist bir kuralıdır. İnsanın suçu yoktur. Toplumun kalıplaşmış, yapmaz isen dışlandığın bir kuralıdır. Ancak sürüden ayrı olmayı göze alan yaşar ve kendi doğrusunu bulur. Yaşar dedim. Evet, doğru anladınız. Yaşamak göreceli bir kavramdır. Benim görüşüm: Toplumdan dışlanmamak uğruna belirlenen hayat, yaşanmamıştır. Sana dayatılan ve öğretilen budur. Ancak sorgularsan kendi gerçeğini görürsün ve yaşarsın. İnsanlara en büyük dileğim dünyada elde ettiklerinin yaşamlarında varlıklarını topluma uygun olarak kanıtlama amacıyla yapmamaları. Çünkü senin mevcudiyetin içindeki özündür. İçinde beslediğin ahlakın, sevgin, fikirlerin ve adaletin... Merak et, sorgula, öğren ve ona göre varlığını dünyaya kanıtla.