Yaşanacak güzel günlerin hevesiyle uyanır insan her yeni güne.
Karşılaştığı dünden daha kötü bir senaryodur her zaman.
Öyle bir hal alır ki bu durum,
Ağlamaya mecal kalmaz,
Soluklar isteksiz ve yavaştır.
Nefesi alınca vermemek,
Verince almamak isteği doğar içinde.
Gözlerini kan çanağı yapanlar,
Ekmek banar kanına.
Sesin çıkmaz.
Cümlelerin düğümlenir.
Kelimeler terk eder hazneni.
Susarsın.
Ağzın kurur yalnızlıktan,
Dudakların çatlar.
Bağırmak istersin, bir elin boğazına yapışır.
Diğer elin onu durdurma hevesinde.
Yanarsın.
İstek giderek azalır içinde.
Çocukken önce soluna sonra sağına, sonra tekrar soluna bakarak geçtiğin yollara hiç trafiğe aldırmadan atarsın kendini.
Belki ölürüm ümidi,
Bu sefer olacak umudunla kıyasıya yarışır.
İnsan en nefret ettiğiyle barışır da kendini bir türlü affedemez bu hayat denen serüvende.
Saydın mı arkadaşım kaç tane ölüm var şecerende?
Bir kumar masası düşün herkesin hali vakti yerinde.
Senin dışında.
Sen cebinde kalan son umudu koymuşsun masaya.
Ya kaybedersen?
Ya yine takılıp düşersen?
Biliyorum birçok kez öldün.
Ya bu ölüm sonuncusu ise?
Hiç düşündün mü ölmeden önce kaç kez öldüğünü?
Kaç yüreğe diri diri gömüldüğünü?
Geceler bunun için vardır.
Bütün bu sözler hep gece yazılır.
Gündüz şiir yazılmaz.
Çünkü gündüzleri öyle herkesin içinde ulu orta ağlanmaz.
Yaralarımız çok derinler, dağlanmaz.
Kimse bu acıya sonsuza dek katlanmaz.
Bizim gömleğimiz derttendir, ütü tutmaz.
İçimde küçücük bir çocuk on sekiz senedir susmaz.
Dışımdaki kocaman adam derdini asla kusmaz.
Güldüren bir maskesi vardır, suratına takar.
Ortalık yerde çıkarmaz.
Hayatının bağcıkları çözülü, bir gün takılır düşerim diye onları bağlamaz.
Gitmeler gelmelerin düşmanı.
Kim bu savaşın kazananı?
Ben miyim?
Yoksa onlar mı?