Öyle iğrenç bir dönemdeyim ki...

En başta dertlendiğimde, kulağımı her şeye tıkayıp; derinlere, uzaklara dalacağım bir kulaklığım yok.

En önemlisi ise yeni bir sevme girişiminde daha başarısız oldum ve umarım bu defa vazgeçer ve artık böyle saçmalıklar yapmam.

Yeni staja başladım ve yine kendimi birilerine beğendirmek, kanıtlamak zorundayım.

Hayatın gerçekleri her geçen gün daha çok çarpıyor yüzüme.

Sevmeye kalktığım adamdan yediğim yumrukların acısı hiç geçmeyecek gibi.

Ya ne demek, her defasında mı aynısı olur? Kendimden nefret ediyorum bu yüzden. Kendimden iğreniyorum şu yaşıma kadar yaptığım ve yapmadığım şeyler yüzünden.

Bu değildi, bu olmamalıydı. Ben böyle hayal etmemiştim. Ben bunun için çabalamamıştım. Nefes alamıyorum ya, nefes!

Boğazımı kesip kafamı atasım var.

Geçip bir arabanın önüne atlasam, hiç canım yanmazmış gibi geliyor.

Haykıra haykıra ağlamak, bağırmak istiyorum.

Ve öyle bir kendime çekilmek istiyorum ki sanki o zaman hiç sevilmeye ihtiyacım olmayacakmış gibi hissediyorum. Ama bazen öyle bir ağır basıyor ki sevilip sarmalanma ihtiyacı, haykırmak istiyorum neden beni sevmiyorsunuz diye.

Çünkü bekleyince, geleceğine inanmıyorum o mucizevi şekilde geleceğine inanılan hayatımızın insanının.

Bir söz okudum bugün, önce yoldaş sonra yol diyordu. Bizim en büyük hatamız buydu belki de, ailelerimizin de. Yoldaşsız bir yolda yürümeye, o yola sadık kalmaya çalıştık. Belki de yolu bile bulamadık ama yol sandık. Aileme kızmak istiyorum bazen. Neden benim yoldaşım yok diye? Neden ben tüm bu görünmeyen sebepsiz acıları çekiyorum diye.

Aslında bazen ben bile kendimi severken, başkalarının bana bu denli iğreti bir şeymişim gibi davranmaları en çok da bu kadar beni üzen. Hiçbir şeye, sevgilerine bile layık görmeyişleri, sevgimi görmeyişleri kıran, döken, parçalayan beni...


05.07.2022