Her yazı türünün bir giriş, gelişme ve sonuç bölümleri olmakta ve bu sıralamaya göre metne duygu ve ana fikri harmanlayarak ilerlenmektedir. Fakat benim biraz sonra bahsedeceğim konuda sabrım ve tahammülüm sıfırı tükettiği için giriş bölümünü es geçiyorum gelişmelerden başlayacağım. Sonuç bölümünü yaşayıp göreceğiz.


Daha önce hiç yaşadığınız yere bu kadar yabancı hissettiğiniz bir dönem oldu mu? Hiç daha önce bu kadar kültürünüze dilinize yabancı kaldınız mı? Türk tarihine baktığımızda Türkçe hiç bu kadar değersizleşmemiştir. Değil Türk kültürüne yabancılık duymak artık sokakta yürürken Türk göremediğimiz için yürüdüğümüz yollar bize yabancı gelmekte... tabelalara ikinci bir dil arapça olarak eklenmekte, mültecilere verilen önem ve öncelik tarihini bu topraklarda savaşlarla yazmış milletin önüne geçmiş durumdadır.


Her şey geçici göç kapsamında ülkeye alınan göçmenlerle başladı. Savaş bittiğinde geri ülkelerine döndürülecek vaadiyle alınan bu mülteciler, o kadar güzel ağırlandı ki her şey biraz yatıştığında dahi geri gitmek istemeyeceklerdi. Bir Türk gencinin yıllarını harcayıp zar zor kazanabildiği bölümlere mülteciler sınavsız alınmaya başlandı. Okulda, mahkemede, sivil yaşamda Türk vatandaşından daha çok öncelik haline getirilen bu sözde misafirler, belirli bir zamanın sonunda vatandaşlık hakkına da sahip oldular. Ve belki de en çok can yakan, kaşları çattıran hususta buydu “vatandaşlık”. Türk kültürüne vurulan darbe niteliğinde bir hareketti. Artık bu sözde misafirlerle evlilik yapılmakta, doktorluk hakimlik gibi mesleklere şartsız bir biçimde yerleştirilmekte, Türk halkının yüksek meblağlardan aldığı her ürün ve hizmetin onlara ya ücretsiz ya da ücretsiz denilebilecek rakamlara verilmekte ve tüm bunların en sonunda oy kullanmalarına izin veriliyor olmasıdır. Hem günün fırsat ve imkanlarını en çok kullanan hem de TÜRK milletinin geleceğinde söz sahibi verilen sözde misafirler. Birçok kişiye göre onlar artık meclisimize girmiş olsa da onlar benim için meclis dışı olmaya devam etmektedir. Bundan dolayı sözüm meclisten dışarı, sözde misafirlik adı altında yapılan arsızlığa bir an evvel son verilmesi acil önem arz etmektedir.


Toplumu bu kadar etkileyecek bir siyasi karar verilmeden önce tüm boyutlarıyla düşünülüp öyle karar verilmeli ve uygulanmalıydı. En ufak bir çocuğun bile ön görebildiği tehlikenin yüksek merciler tarafında görülmemiş gibi yapılması suratta acı bir gülümseme oluşturmakta. Kendi milleti atamalarla, sınavlarla meslek sahibi olmayı beklerken, her açılan hastane okul ve diğer özel sektörlere yığınla mültecileri getirerek yerli iş gücünü sıfırın altına indirmek kurulan en yanlış denklemdir. Bu denklemin sonunda Türk gençleri beyin göçüyle ülkeyi terk etmektedir. Türk milletinin ülkeyi beyin göçü vs. gibi sebeplerle ülkeden gitmesi, sınırdan hala kontrolsüz biçimde afgan ve suriyeli girişi... ve gün sonunda sokakta yürürken Türkçe konuşan insan azlığı... tabelalarda arapça yazılar, ürün açıklamalarında arapça yazılar, hastane randevularında arap doktorlar, akademik kadrolarda arapça isimler, ilk ve ortaokullarda Türk sınıfların azlığı, tacize uğrayan ve öldürülen kadınlar, artan suç oranları, yanlış mülteci politikaları ve arsız misafirler…


Savaşlarla cephelerde geçilmeyen uğruna destanlar yazılan türküler söylenen sınırlarımız, günümüzde herhangi bir yoldan farksız hale gelmiştir. Artık sadece sınırda değil dünyanın bir ucundaki çıkan savaştan bile göç alan bir ülke haline geldik. Göçmenleri almamız ve göndermememiz uğruna Avrupa bizimle anlaşmalar yapmakta ve bunun sonunda kaçmaya çalışan mültecileri bile göndermeyen bir politika uygulanmakta. Diğer ülkelerin dilini, kültürünü bu kadar korurken bizim misafire ev sahipliği vermemiz bir Türk genci olarak yüreğimde serin bir sızı oluşturuyor ve ne yazık ki oluşturmaya devam edecek gibi duruyor.


Vatanı savunmak için cepheye gitmiş ve savaşta şehit olmuş atalarımızın o yıl mezun veremeyen okulların da bugün arap öğretmen ve öğrenciler oturmakta. Bundandır ki sözüm meclisten dışarı...