Sessizliğinde her şeyin

Ağır ağır süzülüyor ömrüm

Biraz flu biraz da griyim

Bin parçaya bölünmüş gönlüm

Yağmur barındıran bulutlar gibiyim

 

Yalnız başıma bu gökyüzünde

Ha yağmışım ha yağacak

İstesem mutluluk eksik etmem yüzümde

Ama sonra halime kim ağlayacak?

 

Kargaşasında her şeyin

O kadar alçalır pus, o kadar yakın

Göz gözü görmez, tanınmazdır suretler

Bakın! Şu telâşın kurbanlarına bakın!

Sevgiden yoksun, nefretten ibaretler

 

Nefretin ellerinde iken;

Niyetim şeffaftır, hasretim koyu

Özlemim haddini aşmış beklemekte

Aitliğimi bulamadım yaşam boyu

Dünya beni dışarı doğru iteklemekte

 

Çırpınıyor içimde biriken son damla

Ve sonunda beni terk ediyor işte

Pencerede yüzü beliren bu adamla

Bekliyoruz, aklımız güneşte.

 

İsyan-ı yürek ile lisan-ı gökte;

Ancak kimseden tek bir çıt çıkmıyor

Herkes izliyor bu çirkin yalnızlığı

Silahlar patlatıyor gök, kurşun sıkmıyor

Tanrım, bu ne biçim ölüm ıssızlığı

 

Bu ahvali gören taş olsa ortasından çatlar

Hani nerede bunun rahmeti, nerede bereketi?

Kimsesiz bir kıtadır gök, tam göğsümde patlar

Tanrım, niçin gösterdin böylesi felaketi?

 

Düştükçe ince ince yere

Kana bürünüyor kafatasım, kesiliyor nefesim

İstiyorum saatlerce zihnimden suları kusmayı

Sanki lime edilecek gibi konuşacak olsam sesim

Tanrım, ölmekten öteye koymamışsın susmayı.

 

Durduğunda göğün

Niçin başladı, niçin bitti kıyametin?

Ne kazandın söyle korku vermekten başka

Bu yüce sen misin, bu mudur senin alametin?

Tanrım, keşke korkuya değil, inansaydın aşka

 

Yalnızlığıma çekilince

Bilirim boşunadır bu tümce hesaplanan

Gönlümün en bilinen adı, hiçliğin öteki adı

Hiçlik: keskin bir bıçaktır zihne saplanan

Tanrım; doluyor gibi artık ruhumun milâdı.

 

Kapanınca perdelerim

Bıçaklar vuruldu sanki telaşlı sesime

Bir duam ulaşmadan ulaştı belki bin ahım

Bilmem kimin suçuydu bu yazıldı nefesime

Tanrım, benim hiç yoktu günahım.

 

12.11.2020