Kafkasya’nın soğuk naif köylerinden

Bir teşbih demeti ile çıkmıştım karşına

Ahıska kadar mahzundun o zamanlar

Kederle daha da kıymetlenirdin fikrimde. 

Hopa kadar sevecendin

Güldüğünde yüzündeki çizgiler 

Bizi dumandan çıkarır

Yeni bir ufka doğru götürürdü. 

Şavşat kadar güzeldin mesela 

Çehrene nerden baksam 

Oradan esmeye başlardı rüzgâr.


Oysa şimdi

Muasır dedikleri bu şehirde

Yıldızlardan dökülen gözlerini

Gurbetimin manzarasına sığdıramıyorum. 

Dışarda kar yağıyor.

Taneler

Ağır ağır süzülürken

Hasretimin naslarına

Yarım kalmış pencerem

Beni şiirinden eksik bırakıyor.

Şark ölüleri kol geziyor rüzgâr halkalarında.

Baş ucumda kırık bir çerçeve

Varlığını eşelerken

Durduramıyorum ruhumun magmasında

Senden kalan tapınak büstlerinin cızırtılarını. 

Sanırım bu tasavvur hali bana

Kharon’un armağanı.


Bilirsin

Fukara soğuklarda dizelerini taştan çıkaran şairler için 

Tasavvur zarurettir.

Bir fethi düşlemektir

Verst ile ölçülmüş dağların eski yollarından sana gelebilmek.

Senden gitmek;

Bir sürgünü düşünmektir.


Kafkasya’nın soğuk naif köylerinden

Bir teşbih demeti ile çıkmıştım karşına

Her dönemeçte yeni bir sürgün işlenirken

Hemşin çorabının limon kokan örgülerine 

Roma’nın haracından vazgeçtiği kayalıklar

Nalımız sesiyle gerilirdi doruklarına

Yüzündeki çizgilerden çıkardık yep yeni ufuklara..

Ben hep yüzünü düşünürdüm.


Oysa bu memlekette

Tasavvur kanunun gereği sayıldığından 

Önceleri Kafkasya’ya sığdıramadığım alametlerin Boğazın şakaklarına göz kalıyor şimdi.

Varlığını tora düşüren menevişler

Umutlarımı gecenin sırtına yüklüyor.

Kim bilir

Belki çıkıp geleceksin

Af Nehri’nin ufuklarından

Sen ki

Ahıska’nın kaderini asırlarca omuzunda taşıdın. 

Sen ki

Mavi ile yeşili asırlarca gözlerinle teyellemişken Küpeşteme sığınan Kharon

Bir gün geri verecek senin kayığını

Kerberos üç kez eğilecek huzurunda 

Acara’dan çöllere kadar

Kurduğum bütün dünyalardan

Payına düşen ebediyen senin olacak.


Seni Seviyorum