Şarkısına katılmamı bekliyordu.
Gülen, sevecen gözlerle bakıyordu. Bu bakışlar içimi ısıtıyordu.
— Bu sabah yalnız uyandım. Sensiz olmaz.
(Ortaçgil söylüyordu.)
— Haydi, sen de söyle.
Yüzünde kocaman, çocuksu bir gülümseme vardı.
—Şşş! Sessiz ol.
Desem de ısrarına dayanamayıp söylemeye başladım.
— Sensiz olmaz.
Sokak ortasındaydık. Kimsecikler yoktu. Çocuklar gibi eğleniyorduk. Çocuklar gibi. Çocukken hiç bu kadar eğlendim mi acaba? Bilmiyorum. Unuttum galiba. Peki o eğlendi mi?
Düşünürken şarkıyı söylemeyi bırakmışım. O da durmuş, bana bakıyordu.
— Ne oldu canım? Ne düşünüyorsun?
— Çocukken bu kadar eğlendim mi diye düşünüyordum. Ama hatırlayamadım.
Hafifçe gülümsedi.
— Düşünme o zaman. Bu anın tadını çıkar.
Dediğini yaptım. Parlaklığı azalmış sokak lambası yanıyordu. Altında turuncu tüylü bir kedi vardı. Rüzgâr, hafiften yüzümü okşuyordu. Tatlı bir huzurla yürüyordum. Yanımızdan bir kadın geçti. Yorgun gözüküyordu. Telaşla kırmızı bir apartmana girdi. Evlerin ışıkları kapalıydı. Kim bilir o evlerde kimler yaşıyordu, şu an nasıl hissediyorlardı, rüyalarında ne görüyorlardı?
Rüzgâr saçlarımı uçurdu bir anda. Birbirimize baktık, gülüştük.
Evimize gelmiştik artık. Birlikte huzurlu bir uykuya daldık.
Hayat, anlardan ibaretti. Mesele bunun farkına varmaktaydı.