Salonumuzdaki halının motiflerini gözüm kapalı çizebilirim.

İçimdeki suçluluk duygusu eşittir salonumuzdaki halı.

Ya da rüzgarın salladığı bir salıncağın çıkardığı o gıcırtı eşliğinde size bir şiir okuyabilirim.

Bir dakika, boğazımı temizleyeyim.

Kirli bir şiiri temiz bir sesle okumalıyım belki de. 

Kirli derken yani pis anlamı gelmesin aklınıza. 

Ben, şiirimi içimdeki kirli duygulardan çıkarıyor olabilirim.

Çıkarıyorum çünkü temizlenmesini istiyorum içimin. 

Herkesin temizlenmeye ihtiyacı olduğu kesin. 

Benim de var. 

Herkesin bir şeylere ihtiyacı var. 

Sevgisiz büyüyen adamın sevgiye mesela. 

Ya da çok sevilmiş bir kadının daha çok sevilmeye. 

Çiçeğin suya, güneşe.

Toprağın solucana.

İnsanın insana. 

Temiz bir ciğerin biraz nikotine.

Ya da rakıya. 

Rakının mesela suya. 

Her şeyin bir şeylere ihtiyacı var. 

Ama en çok zamanın, bazen durmaya. 

Böyle hiç bitmesin istediğimiz bir anda. 

Çakılıp kalmasına, öylece. 

Yolların yürünmeye,

Yürümenin koşmaya ihtiyacı var. 

Benim de yazmaya ihtiyacım var. 

İçimde kirli bir kan var. 

Her kesikte biraz daha koyu akar.

Her kesikte derine inen, can yakan bir yara. 

Yaranın bazen yara bandına. 

Yaranın bazen kaşınmaya. 

Sayfalarca uzayabilir bu liste. 

Saatlerce çoğaltılabilir misaller.

Cümlenin sonuna hazır misal gelmişken. 

Bazı masalların kötü bitmeye ihtiyacı var. 

Ya da bazı masalların yok olmaya. 

Yok olmaya olmaya var olmayı öğrenebilmek en güzeli galiba. 

Bir hamak gerdim kalbime, bir ucundan bir ucuna. 

Uzan üzerine, sallan yüreğimde. 

Hayallere dalarsın belki. 

Ne büyük cinayet. 

Yüreğimin içine girip hayal kuruyor olabilme fikrin. 

İki el ateş sesi duyulur belki. 

Kimse uyanmaz merak etme,

Yüreğimin içi, eski bir mahalle. 

Etrafta kimse yok,

Evler harabe. 

Evler terk edilmiş.

Herkes gitmiş. 

Herkes gitsin, herkes.

Dedim.

Herkes, gitti...