Gün batıyor nihayet denizin üzerinde, sırası gelen dalgalar ışık huzmeleriyle buluşuyor. Hiçbir şeyin acelesi yok, martılar bile çığlık atmadan usul usul süzülüyor semada. Canlı cansız tüm varlıklar uyum içinde bu resmi tamamlarken; körfez, geceye hazırlanıyor. Bu an bir kelime olsaydı "sükût" olurdu. Hem mutluluğu hem hüznü denge içinde barındıran bir denge hali; sessizlik, derin bir sükût...

Bu sükût hali benim de üzerime sirayet ediyor. Hayat koşuşturmacasıyla bir makinenin içinde öğütülüyor olma hissi bedenimi terk ediyor, dinginleşiyorum. Mutlulukları, hüzünleri ortaya dökmenin, geçen zamanın muhasebesini yapmanın tam sırası.

Bu yılın önceki yıllara göre ne kadar farklı olduğunun farkına varıyorum ve bu düşünce beni korkutuyor. Bu yıl farklı insanlar tanıdığım, daha da önemlisi kendimi tanıdığım bir yıl oldu. Çünkü hayatımıza giren her insan benliğimizde bir iz bırakır, onlardan yeni şeyler öğreniriz. Hiçbir insanın hayatımıza girmesi boşu boşuna değil, hepsinin bir sebebi var. Şu an hayatımda olan insanlar hep hayatımda kalacak mı, bende ne gibi izler bıraktılar gibi sorular ardı ardına sıralanıyor.

Birisi var ki herkesin önüne geçiyor. Uzun zamandır beklediğim o hissi kalbimde açtırdığı için şükrediyorum. İlk görüşte aşk diye bir şey olmadığına, aşkın zamanla geldiğine inanırdım önceleri. Şimdi geriye dönüp baktığımda daha tanıştığımız an biliyormuşum onun o adam olduğunu. Bildiklerimin yerle bir olup yerini yeni şeylerin alması muazzam. Bu duygunun farklı farklı katmanlarına inmek, her geçen gün yeni bir nota keşfederek bestelemek bir müziği! Kalbimde ekili ama henüz keşfedilmemiş duygular gün yüzüne çıkıyor, tıpkı güneşin su üzerindeki seyri gibi.

Bizim bestemizin sonunun ne olacağı düşüncesine geldiğimde derin bir nefes alıp düşünmeyi bırakıyorum. Çünkü bir yolculuktur bu, varış noktasından ziyade yolda olmak önemli. Denizin, güneşin, benim ve onun bir olduğu şu noktada tüm şiirler siliniyor ve Faruk Nafiz'in şu dizeleri beliriyor:


"Sular, senin aksinle dolan bir gözdür, derin,

Bir göğüstür ağaçlar, sen geçerken daralır..."