“kimselere diyemedim içimde büyüdü bu,
büyümesin diye tutup şiire döktüm bir gece”
dağ gülleriyle dolu bir tepeydin
gün aşırı düştüğüm düş uykularında,
eteklerinde tepelerin,en gösterişlisiydin dağ güllerinin
hafif aksak kesik yüzlü bir tüccara sattılar seni
ormanların uğultusu bıçak gibiydi
kimselere diyemedim içimde büyüdü
ormanların türküsü ağır geldi söyleyemedim
kimselere diyemedim içimde büyüdü
seni sevmenin kekremsi mayhoş tadı
sulu yeşil bir elmayı ısırmak gibiydi
en irisi,en parlağı ve yeşilini.
sahip olmak için delirdiğim o elmanın bir ağacı
o ağacın da öğrendim ki bir sahibi
burada durulur,bu sayfadan sana bakılır
akıp giden zamana birşey yapamayız
kırık çerçeveyi,kurulu düzeni
eskitilmiş sevginin masumiyetini
başına tarih atılarak yazılmış bir günü
tutup da başka bir masalın parçalarıyla
hiç yaşanmamış kılamayız
kılgıyı da kırgınlığı da hissettik
ve yaşandı,başında tarih yazılı bir sayfada
sıcak ve soğuk tonları yanyana getiren aşk
benin renklerini almaya meyillidir
dahasını verir;canlısını,dirisini
çerçevenin içindeyken renklerin kıvılcımları
yakmışsa da razıdır,nihayetinde bize giden yolculuğun parçası
ne zamanki ben,birkaç adım geride kalır bu akıştan
anlar birden,ne biz vardır ortada ne ben
akşamlar ve ezanlar,delikanlı çağını senden alanlar
kara gözlüm,hiç uçurtma uçurmamış bir çocuktun bilirim
bildiğim bana,hiç anlatmadığın hikayeler sana kaldı.
şayet birgün modern doğu masallarında
bir sayfa vereceksen bana
sadece her şeyin geçtiğini hatırla
mutlu sonlu bir acem masalı anlat
muhakkak gelsin birgün kulağıma
bir hayalin vehminde kendimi büyütüyorum
kurak günlere,susuz güllere inat
bi anadolu toprağına geçeduruyorum
kah bu bin yıllık uykusuz büyülü kente
merhaba ve hoşçakal suna
bu yarım bir hikayeydi
tamamlanma mecburiyeti olmayan
merhaba ve hoşça kal suna
(30 eylül 2023)