''Bir hüznün resmi gibi,

Kalbi olmayan bir yüz.''


Echo ve Narcissus’un güzel ve güzel olana tapınma hikayesinin 19. yüzyılda yazılmış, Oscar Wilde’ın tek romanı ''Dorian Gray'in Portresi''nin etkileri üzerinde durayım birazcık. Echo’nun aşkını karşılıksız bırakıp tanrılar tarafından lanetlenen Narcissus’un gölde kendi yansımasına hayran olup kendi suretine tapınırken suya düşüp nergis çiçeğine dönüşme hikayesi. Dorian Gray’i ele alırken okudukça hatırımıza kazınan şu Yunan miti… Şüphesiz her okurun kafasına surete aşık olmayı getiren şu melun yafta.


Dorian Gray 19. yüzyılın Narcissus’u. Arkadaşı Basil Hallward tarafından portresi yapılır, zaman geçtikçe kendisinin değil portresinin güzelliğini kaybetmesini ister. “Vicdan benliğimizin en tanrısal yanı! Her birimiz cenneti de cehennemi de içimizde taşıyoruz.”


Vicdan ve merhametin tanrısal gizini düşünmeyedursun, Lord Henry, gençliğin ve hedonizmin şeytani kıvılcımını içine salar. Evet, karakter okuması yapıldığında Lord Henry için Faust’un şeytanı diyebiliriz. Ben öyle demeyi uygun buldum, siz de demişsinizdir, şüphesiz. ''Hedonizm ne zamandan bu yana şeytani kıvılcım oluyor?'' sorusu yöneltilebilir elbette. Wilde’ın yanıtı ise, 230. sayfada: ”Derler ki tutku kişinin düşüncelerini çember gibi çevirip gene başladığı noktaya getirirmiş.

Gerçekten de Dorian kemirip durduğu dudaklarıyla, ruh ve duyu konusundaki o anlamlı sözleri iğrenç bir zikir gibi yineleyip duruyordu. Öyle ki en sonunda bu sözlerde ruhsal durumunun tam açıklamasını bulmaya başladı ve böylece tutkularını zihninin onayıyla haklı çıkardı.”


Basil’in Dorian’a hisleri, güzellik uğruna ruhunu şeytana satan Dorian’ın oyuncu sevgilisi Sibly Vane’in intiharındaki payı, zamanın kefaretini tablosunun iğdiş edilmesiyle ödeyen Dorian…


Filme uyarlanmış halini de izleyebilirsiniz.