Ayna'ya baktığımda, kendi Sûretimi görmüştüm. Umut etmeyi bilmezdim,çünkü içim, dışım, umut doluydu. Eksikliğini hissetmediğin bir şeyi aramassın. Gökyüzüne baktığımda, Renklerden önce suretleri görürdüm. Hatta suretlerin hislerini görürdüm. Sonra bir şey oldu! Yaşamak gibi bir şey, gök yüzünün mavi, suyun yeşil olduğunu, sonradan fark ettim. Fark etmek diye bir hisse'de sahip değildi zihnim. Badoslama yaşıyordum. Gözlerimi açtığımda bir rüya, kapattığımda başka bir rüyanın içindeydim. Belki, Alise'nin harikalar diyarında değildim ama benim de diyarım harikaydı. Sonraları, göz kapaklarımda, bir ağırlık hissettim. zaman çekiç ile kirpiklerimi bir birbrine çakıyor, kalınlaştırıyordu. Bir sızıntı olacağını, tespit etmişti. Göz bebeklerim yanmasın istiyordu. Yanaklarıma, göz küremin çukurundan inen,bir tek damla su, beni rüyadan uyandırmıştı. İlk göz yaşımdı ve ilk defa anlam karmaşasına düşmüştüm, neler oluyordu ? Arkasından, bir tane daha bir tane daha! derken, ağlamanın verdiği o haz dan kopmuş, anlamsızlığa doğru, bir adım daha atmıştım. İnsansın ve insanın anlamak gibi karmaşası var, bu manada insan hayvanlardan daha şanssız bence, Şanssızlık, sanılanın aksine benim ruhumu doyurdu. Bir kavramı anlamanın en iyi yolu, o kavramın içine girmek, onda gezinmektir bana göre! mesela aşk diyoruz, aşkı uzaktan anlatabilirmisin? Anlatamazsın, süt dudaklarına değmeden yada şarap, nasıl anlatabilirsin tadını! sütçü , sütün içinde görür sûretini,şarapçı şarabın içinde, herşey; bir suretin içinde gizlidir.