Kaçtı şimşekten, belki masumdu sigarasını içerken.

Görmediniz onu ağladığında, bulutlar sapığı iken yağmur ıslatmıştı gözyaşlarını.

İnanmayın masumiyetine; çarmıha gerdiği renkleri var onun, kırmızı ve mavi, yeşil...

Kırık dalların peşinde sinsi bir solucan o. Kendisinin katili. Herkes her şeyi yapmaya hakkı vardı. Haksızdı her şeyde.

Aynada ki görüntüsü kırık ve çarpık. Dişleri kırılmış, çürük, etine gömülmüş ruhu. Acısı kendine. Gülerken göreceksiniz siz oysa. Aldanmayın.

Sizin omzunuza vurur pehlivan. Eli sert bakışları keskin bu namerttin. Sözleri tatlı, dokunur, süzülür ruhunuzda.

Oysa kendi ruhu ağırdır. Yürüyemez bulutlarda. Dağa tırmanmış tırnakları yokken. Kendisini aşağıya bıraktığı, müziğin gölgesine saklandığı geceleri var onun. Aldırmayın.

Evet, siz, aldırmayın! Büyük dünyalarınız da her şeye hakkı olan balıklar; pullarınız parlamıyormuş, kanatlarınızın rengi modasını yitirmiş. Sakın he, aldırmayın.

Gülün ve övün tuhaf taşları. Eliniz de tartıp sektirin kirli dünyanızı. Sonra da arkanıza bakmadan gidin. Yenisini bulacaksınız bir diğer yeni olanda.

Sizin her şeye hakkınız var. Dişleriniz de ölü bebekleri sallarken omzunuza vuracak pehlivanlar...

O da bakar durur çürük dişine. Kırık. Doktorunun bakışlarında umutsuz derya. Çek git diyor ofisimden. Senin hakkın yok parlak olana.

Şehri boyayacağız, senin tanıdığın tüm sokakları biz yapacağız, kafeleri ve parkları, yeşil ağaçlardan tut misken tutulmuş dalgalı denizleri. Yabancısı olacaksın gördüklerine. Senin hakkın yok. Pişkince uçurduğun güvercinlerini yiyeceğiz diyorlar ona.

O ne diyor?

Hakkınız. Yabancısıyım kendime. İsteklerimin ve arzularımın haksızlığında dans eden bir ördek misali komiğim size. Hakkınız.

Ağaçtan düşen melek görür. Kanatları törpülenmiş. Parlak dişi varmış. Kahkahasında onur denen şeyden kalmış.

Bir masumluk anısı. Ezgileri tarih öncesinden. Ne der bu derviş deyip beklemez annesi. Karanlıktır, gözleri güneşten kaçar. O bekler başkasının karanlığında. Elleri küçüktü daha. Yabancılar yürürken yanında canı dondurma ister.

İstekleri önemsizdir onun. Kendisi de bunu der. Sen sus ve otur. Haklılar onlar. Sen sus. Elleri kalkıp havaya, inince suratına, gülerken dişleri parlar onların, bir zariftir hareketleri, yanlış yapmazlar, ayakları dolanmazdır onların; sen düşer durursun oysa. Sus ve sus.

İçine göm, baban sana bilmem kaçıncı yaş gününde en sevdiğin küreği aldı. Kullan onu. Gülümseyerek göm her şeyini. En sevdiğin kıyafeti ütüleme sakın, yırtık ayakkabını solucanlar dadanacak ağlama şimdiden...

İşin bittiğinde yola koyulan sen. Gölgen çıplak ayağında yok olur.

Devleşen acını söndür mumun gölgesinde. Sobanız vardı, kestane kokusu hiç almazdın. Geceleri rüyanda dans eden hayallerin musallattı sana, altına yapardın.

Onlar haklıydı. Hakkın yoktu senin. Onlar ürkerken bile bir başka ürkerdi, sen başka.

Şimdi en sevdiğin küreğe sarıl. Müziği kıs, fazla dalgalı. Eşele ve eşele ağrıyan dişini. Nafile acısız bir geceyi umut etmekte.

Sus ve eşele. Şanslıysan toz olursun, dertlerin şimdiden unutulmuştur.

Kim bilir, belki de sende haklısın.

Haykıra bile

cek misin o küreğinle?