Neşeli bir girizgahın imkansızlığında

İlahi kudret olanca ağırlığıyla çöküyor varlığıma.

Evren şu anda olduğum şeyi gösteriyor bana

Gökyüzünün mavi-griliği,

Rüzgarın hesaplı esişleriyle varlıkların üzerinde kurduğu hakimiyet.

Kuşların özgürlüğü bile bir yanılsamadan ibaret.

Çırpınışları boşuna, rüzgarın estiği yöne uçamazlar hiç

İşte yaşamın gizli tutsaklığı,

Esişlerin ardındaki derin sessizlik,

Nesnelerin teslim olmuşçasına dans edişleri,

Sonu bir yere varmayan devinimler,

Bulutların plansız durgunluğu.

Tam da şu an kendimi görüyormuşum gibi,

İçimi yansıtan bu aynanın garipliğine hayret ediyorum,

Şimdi daha iyi anlıyorum

Evrene bakınca insanın kendini bulabileceğini

Milyonlarca farklı şeyin hepsi aslında aynı şeyi hissettiriyor.

Peki ben neden mutsuz ve ıssız hissediyorum?

Ben de o kuş gibi rüzgara karşı uçamayıp vazgeçiyorum.

Gördüklerim karanlık ve sisli,

Duyduklarımsa boğuk bir sessizlik.

İçimdeki boşluğu dolduracak şeyi ne kadar arasam da bulamayacak gibiyim.

Eksik parçası olan bir makinenin çalışmaması gibi

Benim de boşluğum dolmadığı sürece tamamlanmayacak mıyım?

Belki de insan olmanın temeli budur.

Doldurulamaz boşluklar, kati eksiklikler..

Bu his yaşamın sonuna kadar beni terketmeyecek sinsi bir hastalıktır belki.

Hiçbir tedavisi olmayan, sonsuza dek süregelen

Kabul et ya da inkar et,

Boşluğunla bütünleş ya da doldurmaya çalış

İşte hayat;bu iki yol arasında gidip gelinen, varıp dönülen amansız bir paradoks

Biz kendini özgür sanan,hiçbir zaman azat edilmeyecek umutsuz köleler,

İçinde bulunduğu demir parmaklıkları görmeyen tutsaklar,

Sonu aydınlığa çıkmayan karanlıklarız biz..