al olmak da ayıp değil, yeşil olmak da...

hatta alla yeşilin bir araya gelmesi de...

bütün iş olduğun renk olabilmekte...


koşarsın, savaşırsın doludizgin, kazanılacak savaşların vardır, elde edilecek zaferler ve ganimetler.


daha güzeli getireceksindir dünyaya, ve her şeyi önce topyekün yıkman gerekir bunun için.

öyle demişlerdi herhalde stalin ve lenin de, ama sonrasını sonrakilere sormak gerek...


yüklenirsin üzerine boca edilen bilgileri, en fazlasını taşıyan ve bunu teşhir eden revaçtadır çünkü ve revaçta olmak, var olmaktır!


içine atmadığın, öğütmediğin, seçmediğin, ayıklamadığın bilgi, her çeşit yiyeceğin olduğu bir avuç dolusu atıştırmalık gibi, tatlısı, tuzlusu, faydalısı, zararlısı hepsi içinde...

bunu öğütmesen midene zarar, öğütsen tüm bedenine.


bir tefekküre götürüyorsa bilgi, bir aydınlığa, bir felaha, bir kurtuluşa götürüyorsa tefekkür, dalga dalga yayılıp çoğalıyorsa kurtuluş, bir gayedir ulaşmak için mücadele edilmeyi değer.


bir laboratuvarda deney yapmak, bir barikatta savaşmak en azından şimdi aynı değil...

yine de ayıp değil elbet damarlarında covid aşısı denerken ölmek...

ya da belki de ayıptır, ne biliyim ben.


evler yaparsın, hatta bir daha bir daha istersin üstüne...

döşersin içini halılar mobilyaya uygun..

bu uygunluğun ne halı farkındadır, ne mobilya...

sen öyle dediğin için öyledir.


zamanı bölersin an'lara, saatlere, yüzyıllara..

ne saat farkında bunun ne yüz yıl...

geçer ve mutlak iradesini de kullanır.

zaman ne kaybeder zamanlığıdan sen adına saat demesen.


varlığını iddia edersin, kim bilir, gerçekten de mağaradaki gölgelerden farklısındır, varsındır..

ama güneş doğunca, ışığın karşısında varlığın hala geçerli midir mesela...

mesela uyanınca ya da ayılınca ne kalır rüyadan ya da sarhoşluktan.


hasılı al olmak da ayıp değil, yeşil olmak da..

ama 'sizin alınız al, morunuz mor' ve benim dengemi bozmayınız...