İnanç, istikrar, çaba, öz güven, inat, ısrar, tutku... Pozitif anlamıyla değerlendirildiğinde insana yakışan bu ve bazı davranışlar hakkında konuşacak çok şeyimiz vardır muhtemelen, birbirimize vereceğimiz çok tavsiye vardır. Her insandan cesur olmasını bekleriz, beklentilerimiz sonsuzdur. Adil olması ve yaratıcı ve zeki ve girişken ve güler yüzlü ve sağlıklı ve meraklı, hevesli, dikkatli, özverili, dürüst... Herkes biraz kahraman olmalı, biraz sanatçı, biraz deli... Kimse tembelliği övemez bugün kimse tembel olmamalı ya da saf yahut aptal. Eline mikrofon alan nasıl zengin olacağımızı anlatıyor nasıl girişimci olacağımızı, kim olduğunun bir önemi yok sen de yapabilirsin. "Lider olabilirsin" ihtimali dışında bir fikir satılıyor aslında bize:

"Lider olmalısın!"

HAYIR! Ben işsiz olmalıyım, sen sanatçı, biri mucit, biri illa ki kanaat önderi ve kalanlar takipçileri...


Pasifik okyanusunda yer alan Japonyanın Koshima adasında Macaca Fuscata türü maymunlar üzerinde otuz yılı aşkın süre boyunca bilim insanlarına yapılan bir deneyden bahsetmek istiyorum. Deneyin adı, “Yüzüncü Maymun deneyi.”

Deney, bilim insanlarının 1952 yılında adadaki maymunların beslenmesi için kumların içerisine patates bırakılması eylemiyle başlıyor. Patatesin tatlı tadı Macaca Fuscata maymunlarının hoşuna gitmesine karşın patatesin kumlu olması hoşlarına gitmiyor. Fakat patatesin tadını çok beğenmiş olmalılar ki patatesi kumlu şekilde yemeğe devam ediyorlar.


Bir gün, henüz on sekiz aylık olan İmo isimli dişi maymun kumlu olan patatesleri en yakın su birikintisinde yıkıyor ve o şekilde yiyor. Daha sonra İmo’nun yapmış olduğu bu davranışı annesi öğreniyor ve o da aynı şekilde patatesi yıkayarak yemeğe başlıyor. Bu davranış önce aile bireylerine yayılıyor. Daha sonra bunu gören diğer maymunlarda (1952-1958) patatesleri yıkayarak yemeyi öğrenmeye başlıyorlar. Burada ilginç olan durum ise bazı maymunların bu yeniliğe karşın halen kumlu patates yemeğe devam etmeleri oluyor. Fakat 1958’in sonbaharında ilginç bir şey oluyor ve Koshima maymunlarından yüz tanesinden doksan dokuz tanesi artık patatesi yıkayarak yemeği öğreniyor. 

Yüzüncü maymunun patatesi yıkayarak yemeğe başlamasının sonra ise ilginç şeyler ortaya çıkmaya başlıyor. Aynı günün akşamında adadaki tüm maymunlar patatesi yıkayarak yemeğe başlıyorlar. Burada “Yüzüncü Maymun” patatesi yıkayarak yemeye başlaması kritik eşik noktasını oluşturuyor. Yani öğrenme, bilinme gibi davranışlar belirli bir sınırı aştıktan sonra yeni bir bilinç süreciyle ortaya çıkıyor ve yayılıyor. Bu davranıştan sonra ise asıl ilginç olan sonuç ortaya çıkıyor. Adayla doğrudan bir ilişkileri olmadığı halde, diğer adalardaki maymun kolonilerinin de aynı anda patateslerini yıkayarak yemeğe başlıyorlar. 


“Yüzüncü Maymun Fenomeni” Duke Üniversitesi‘nden Doktor J.B. Rhine tarafından değişik deneylerde tekrarlanıyor. Her deneyde ise aynı sonuçla karşılaşılıyor.


Bu deneyden ilk haberdar olduğum kaynak, mesele ilk maymun olabilmekte, gibi ütopik bir gerçekliği pazarlıyordu takipçilerine. Sonrasında algıda seçicilikten mi deneyin bizzat kendisinden mi bilemiyorum sıkça duydum bu deneyle ilgili yorumları. İmo ve inadından, kumlu mumlu önemsemeden, alışkanlığında ısrarcı o yüzüncü maymun hakkında çok şey duydum ama kalan 98 maymunun kritik kütlesinden bahsedeni görmedim. Şuan bende 98 maymundan bahsetmeyeceğim. Ben bu 98'in konuşmaya değer oluşundan, orada olmaları gerektiğinden bahsedeceğim tek tek bir anlam ifade etmeyen 98 varlığın bir arada duruşuyla İmo'dan ve inatçıdan daha değersiz olmadığından bahsetmek istiyorum. Bir İmo'ya ihtiyacı oluğu kadar yaşamın inatçıya da ihtiyacı var 98 takipçiye de. Biri peşine takılıp gidilecek bir fikirle gelmeli biri bu fikre gösterebildiği kadar direnç gösterip reddetmeli kendi yolunda ısrarlı olmalı ve birileri seçeneklerden birini takip etmeli. Hiçbirimiz hayatın her anında İmo da olamayız inatçı da, 98den biri de. Üçü de biziz aslında her an alığımız her kararla yaptığımız tercihle hangisi olacağımıza karar veriyoruz ve her seçim değerli her seçim olması gerektiği gibi. Birilerinin televizyondan kafasını kaldırmaması, platoniği oluğu takımın zaferine kendi zaferi gibi sevinmesi, 3 dakikadan uzun durmak istemeyeceği tuvalette 15 saniyelik videolara bakarken 20 dakikasını öldürdüğünü düşünmemesi gerek bazılarının da. Herkes uyanık olamaz bazıları uyuyacak bazıları uyumaya ısrar edecek.

Hayat her haliyle yaşanası, tümüyle kabullenilesi. 52'ye yahut 48'e kızmak, 98'i küçümsemek faydasız ama olsun, olması gerekiyorsa o da olsun. Neticede her şey kendi yerinde.