Kristoff Pieznyk gece boyunca hiç durmadan yatakta debelenen karısına öfkeli bir şekilde uyandığında berbat bir günün kendisine yaklaşmakta olduğunu anlamıştı. Öyle ki sinirden buruş buruş ettiği yorganı bir hışımla üzerinden attı ve yataktan fırladı. İşte bu hareketiyle talihsiz olaylar zincirini tektiklemiş oldu. Yataktan çıkar çıkmaz hızla savurduğu sol ayağı dün geceden kalmış bir votka şişesine çarptı. "Hay seni oraya koyanın!" diye çıkıştı ve tam küfredecekken yatağa son girenin karısı olduğunu hatırladı. 


Şişenin içindeki sıvı olduğu gibi yere serildi. Ayağına aldığı darbenin acısıyla kıvranan Pieznyk, sebebini tam kestiremediği bir öfkeyle dolmuştu ve bir anlığına şişeyi eline alıp karısının kafasına geçirmeyi düşündü. Ölümlerin hep "aniden" gerçekleştiğine inanırdı ve ne kadar doğru olduğunu şimdi açıkça görebiliyordu. Sanki üç yıl boyunca tüm yaşadıkları önemsizdi ve karısını bir çırpıda öte dünyaya göndermek istemesi oldukça normal bir şeydi. Gerçekten de insan anlık eylemlerle şekillendiriyordu hayatını. Bin yıl yaşasa da önemli değildi, bir şeyleri mahvetmesi için bir iki dakika verseniz yeterli oluyordu. Elbette Pieznyk bunları düşünmüyordu, aklında başka şeyler vardı ve planını tasarladıktan sonra harekete geçti. Korkuyla yaklaştı yatağa. Elinde içkisi yere dökülen büyükçe bir şişe ve zihninde zarar verme isteğiyle karısına doğru uzandı. Başaramazsa karısının onu öldüreceğini biliyordu veya belki de öyle hayal ediyordu. 


Sevgiyi oldu olası anlayamayan biriydi Pieznyk. Geçen onca zamanın hangi duygularla sarmalandığı sorulsa cevabı öfke ve korku kelimelerinden öteye gitmezdi. Şimdi yine aynı öfke açığa çıkmıştı ve ölümcül bir hamle için davranmaya hazırdı. Öyle de yaptı. Sağ elindeki şişeyi nereden geldiği belli olmayan bir güçle aşağı, karısının kafasına indirmeye yeltendi ki az evvel döktüğü içkinin çıplak zemindeki kayganlaştırıcı etkisiyle birden ayakları yerden kesildi. Dengesini kaybetti ve doğruca yatağa düştü. Elindeki şiseyse hemen karşısındaki pencereye uçuverdi. "Aptal herif! Kim bir şişe darbesiyle ölmüş ki? Madem çok istedin şişeyi kırıp da sivri tarafını boğazıma geçirseydin ya!” diye hayıflandı o sırada karısı. Kocasının en ufak zeka kırıntısı bile gösteremeyişine sinirlenmişti. Sonra umarsız bir şekilde uykusuna devam etti, böyle bir aptallığa daha fazla katlanamazdı. 


"Pardon karıcığım, biraz gürültü yaptım. Sen uyumaya devam et, ben de şurayı temizleyeyim." demekle kaldı Pieznyk. İşte her öfkenin ardından böyle bir korkuyla karşılaşıyordu. İpler karısının elindeydi ve ondan deli gibi korkardı. Öyle ki kısa süreli öfkesi karısının birkaç cümlesiyle birlikte sönüvermişti. 


Daha odadan çıkmadan neler yaşandığını düşününce artık daha temkinli davranmaya karar verdi Pieznyk. Bastığı yerleri inceledi ve bir kedinin pürdikkat yürüyüşünü taklit ederek kapıya yaklaştı. Yavaşça hareket ettirdiği kapı kolu iç tırmalayan bir gıcırtı sesini beraberinde getirdi. Karısının kısa bir homurtuyla karşılık vermesinin ardından rahatladı ve işe koyuldu. Odadan ayrıldı ve başına başka bir şey gelmeyeceğini umarak temizlik malzemelerinin olduğu odaya gitti. O sırada evinde neden böyle bir odanın bulunduğunu anlamaya çalışıyordu. "Karım temizliğe benden çok değer veriyor olacak ki böyle bir oda dizmiş kendine. Şimdi bu kimyasallardan birini kullansam onu zehirlemeye çalıştığımı düşünür. Hem bunu istesem bile beceremeyeceğimi söyleyerek üzerime gelir yine. Bağırıp çağırır dilediği gibi. Bunca sene nasıl katlanabildim ki böylesi birine?" 


Az evvel karısını öldürmeye çalışan sanki o değil de başkasıydı. Kötü olanın karısı olduğunu düşünüyordu Pieznyk. Kendisi için ne düşünürdü bilinmez ama sürekli aptal dendiği için belki de bu sıfatı yeterince uygun görüyordu. Karısı bunu birden fazla tekrarladığında ise ona şöyle diyordu, "Elbette karıcığım, nihayetinde birilerinin aptal olması gerekiyor değil mi?" 


Pieznyk karısı tarafından aşağılanmanın katlanılabilir olduğunu düşünüyordu. Ta ki bu sabaha kadar. Şimdi sanki içinde bir yerlerde kazanma arzusu açığa çıkmıştı. Ona bir kez olsun üstün gelmek istiyordu. Ama böyle bir arzunun kendisini belaya sokabileceğini fark edememişti. "Kıt aklımdan olsa gerek, karımı alt edebileceğimi düşündüm. Onun yenilmez olduğunu unutmuşsun seni aptal herif!" Son muhakemesini yaptıktan sonra zararsız olan malzemeleri aldı ve usulca odasına geri döndü Pieznyk. Bir elinde kokulu yer temizleyicisi diğer elinde yerleri kurulamak için kullanacağı bir paspas vardı. İçeri girmeye çalışınca paspası ayakta tutan hayli uzun sopasının kapıya takıldığını gördü. Diğer elindekileri bırakıp sopayı aşağı doğru eğmek yerine inat edip olduğu gibi girmeye zorladı. Önce olmadı ama birkaç denemenin sonunda sopayı iyice öne ittirerek geçiverdi kapıdan. Girdi girmesine ya az kalsın yerde buluyordu kendini. Şansı yaver gitmişti bu sefer. Elindekileri bıraktı ve başladı temizliğe. 


"Sabahın köründe kalkmış yerleri siliyorum. İşe bak, eziyet resmen! Birazcık uyuyabilsem böyle olmazdı. Yorgunluktan düşüp bayılacak hâldeyim ama lanet olsun ki nelerle uğraşıyorum!" dedi ve talihe saydırdı sessizce. Şanssızlık onun için kaçınılmazdı. En nefret ettiği şeydi bu. Şansın doğuştan geldiğine inanırdı ve kendisine epey eksik verilmiş olduğunu düşünüyordu. Yine de elinden bir şey gelmezdi. Sıkıntılı ruh hâliyle yerleri temizlerken az önce kendisine oyun oynayan içki şişesi geldi aklına. Belki her şeyin sorumlusu oydu. Birden kafasını sol tarafa çevirerek pencereye uzandı gözleri. Fakat gördüklerine inanamadı. Elinden fırlayan şişenin arka tarafı camı delmiş ancak dışarı çıkamadan tam ortada sıkışıp kalmıştı. Bir bakıma dışarı ile içeri arasında bir köprü görevi üstlenmişti şişe ve tıpkı çelik plakaya takılmış bir mermi gibi pencerede asılı duruyordu. Bunun imkansız olduğunu düşündü Pieznyk, aklı almadı. Biraz daha yakından bakınca şişenin ön kısmı yani odaya bakan tarafından birkaç damlanın yere düştüğünü gördü. Damlalar hızla buhar hâline gelerek yükseldi ve kısa zaman içinde hayaletimsi bir form oluşturdu. İnanılması hayli güç olan bu manzarada Pieznyk, insana çok benzeyen bir silüetle karşı karşıya gelmişti. 


Gölge, odada biraz gezindikten sonra yatağa girdi ve karısına sarılarak uyumaya başladı. Kadının homurtusu ve debelenmesi kesildi birden. Huzur içindeydi artık. Pieznyk ise fena hâldeki şaşkınlığıyla olanları izliyordu. Böylesi garip bir olay karşısında güç de olsa kafasını toparlamaya çalıştı ve biraz zaman geçtikten sonra bunun kendisi için bir fırsat olduğunu düşünmeye başladı. O sırada karısına karşı hissettiği geçici öfkenin saçmalığını da anladı. Yapmaya çalıştığı şeyden tiksindi ve ondan özür diledi. Ancak diğer türlü bakılırsa baskısından ve üzerindeki etkisinden kurtulacağı için de memnun gibiydi. Sonunda kurtulma isteği daha ağır bastı ve sevgili eşinin gölge ile daha mutlu olacağını da düşünerek ayrıldı odasından. 


Rahatlamış bir hâlde evi terk ederken öldürmek ile öldürmeyi istemek arasındaki farkı sorguluyordu. Karısını gerçekten sevseydi yine böyle bir duruma düşer miydi, anlamaya çalıştı. Bunu düşünürken sevmeyi bilmemenin nelere yol açabileceğini fark etti. Çünkü ne kendisi ne de karısı sevginin ne olduğunu bilmiyordu. Bu onun için bir şanssızlık mıydı bilinmez ama öğreneceği çok şey vardı Pieznyk'in. Büyük bir hatanın eşiğinden dönmüş olduğunu kâr sayarak yoluna devam etti. 


Yeni hayatına hazırlık yaparken kimseye zarar vermemek gerektiğini hatırlatıyordu kendine. Onca yıllık yaşamında gerçek anlamda ilk kez o gün anlamıştı bunun önemini. Yine de bunun için geç olup olmadığını az evvel pencereden aşağı doğru inişe geçen şişenin akıbeti belirleyecekti ve kafasına denk gelip gelmeyeceği ise tamamen şansına kalmıştı.