Benim yarından bir alacağım yok.
Doktor , beyaz önlüğü içerisinde , dışarıdaki çınar ağacının seyrederken duymuştu bu sözleri.
Masasında oturuyordu. Kahverengi gözleri, akşamın tüm yorgunluğunu ele veriyordu. Kısık kısık bakmaktaydılar, her an kapanacaklarmış gibi.
Saat 17.00
Karşısındaki genç adam , umutsuzca bakıyordu gözlerine.
Daha otuzunda yoktu, köse bıyıklı, yeşile çalan gözleri , kıvırcık kısa saçlarıyla insanda hoş bir izlenim bırakması gerekirdi, oysa öyle keskin bakıyordu ki , doktorun tüyleri diken diken oluyordu.
Doktor kalktı masadan , pencereye yaklaşıp, dışarıyı seyrederek konuşmak istedi.
Lakin yarınlar var .
- kimin umurunda?
Bu kadar erken pes etmen şaşırtıcı.
Seni ilk gördüğümde, gelecek vaad eden gözlerin şimdilerde ölümlü gibi bakıyor.
Bu sana yakışmıyor doğrusu.
- Bana yakışan nedir ?
Yarınlar için çalışmak.
Gençliğini ve güzelliğini, dünyanın diğer güzelliklerine katmak , mutlu olmak , bir hiç için olsa bile.
- Evet , tüm mesele de bu ya , bir hiç için olsa bile.
Yine de kendi anlamını, kendi yaratmaz mı insan ?
- Yaratıcı bulmadığındandır belki , ya da tüm bunların farkında oldugu halde , sürüye karıştığından.
Her zaman sürüde değil miydik ?
- Her zaman değil.
Doktor , odanın içerisinde yürümeye başladı.
Yanılıyorsun. Tüm bunlar gelip geçici şeyler, yarınlar her zaman umut vaad eder ve ancak geçmişte kalanlar senin düşündüklerini düşünür fakat sen bugünün de içerisindesin, bunu biliyorsun. Bile bile kendini hapsetmek değil mi seninkisi?
- Söylesenize, neden her zaman değeceğini düşünürüz ki ? Neden hep bir anlam karmaşası içinde sürükleniriz, düpedüz yaşamak dururken.
Belki de düpedüz yaşamaktır doğru olan , başka türlüsü mümkün değildir, biz abartmayı seviyoruzdur.
Evet , tüm bahis de bunun üzerine kurulu.
Sen ise gerçeği yalnızca başkalarının üzerine yıkıyorsun , kendine geldiğinde kaçıyorsun.
- Kaçmıyorum.
Ne yapıyorsun peki ?
- daha kolay olanı seçiyorum ve tümden acıyı sonlandırıyorum.
Bu korkaklıktır.
- Aksine , cesurca bir harekettir. Hicbir korkak , sürüden kaçamaz, hiçbir korkak kendisiyle yüzleşmeye cesaret edemez ve koyunluğunu sürdürmekten başka çare göremez.
Çok keskin sözler bunlar , kendini böyle mi rahatlatıyorsun ?
- Hayır, sadece düşündüklerimi söylüyorum hepsi bu.
Ya haksızsan ?
- Bunun için değmez. Haklı ya da haksız, sırf bir sonuç elde etmek için, bunca vakit ve bunca ağırlık ziyandır.
Hepimiz insanız, başka çaremiz yok.
- Var , sen kabullenmiyorsun.
Pekala , dürüstçe söyle bana , hiç yarınları düşlediğin oldu mu ?
- Elbette. Çoğu zaman hemde , bu yüzden bunları söylüyorum. Dün artık yok , bugün ise , daha dokunamadan kayıp gidiyor ellerimizden veyahut düşlenilenden ziyade, kendi akışında gerçekleşiyor, biz yine seyircisi oluyoruz kendimizin. Yarınlar öyle değil, yarınlar sanki tamamen bize aitmiş gibi , onu yontabiliriz , istedigimiz şekle sokabilirmişiz gibi ama yapamayacağız. Hiç kimse yapamayacak. Bu bile yetmez mi son vermek için?
Yetmez. Bu sadece bahanedir. Hiçbir zaman ne olacağını bilemezsin, ne düşünürsen düşün, yarın, hep bir bilinmezdir , ki bu yüzden güzeldir, bu yüzden tüm bunlar için değerdir.
- Üzgünüm, aynı şeyi düşünmüyorum.
Doktor tekrar sandalyesine oturdu. Genç adam ise aynı pozisyonda , gözleri çınar ağacında, konuşmasını sürdürüyordu.
- Gidilebilecek yollar , yapılabilecek onca iş var , hepsini kabul ediyorum lakin içerinde olan şey de , hep seninle gelecek, siz de bunu kabul etmek zorundasınız. Bu daha küçük yaşlarda kazındı ruhumuza. Bir tedavisi yok , sadece saklayabiliriz veya görmüyormuş gibi yaparız, en azından kısa bir süre fakat ne kadar uğraşırsan uğraş, onlar tam oldu dediğinde, tam geldik dediğinde karşına çıkmayacaklar mı?
Kabullenirsen hayır. Acizliğini kabullenirsen, insanlığının ve kudretinin farkına varabilirsen hayır.
- Yapma doktor , beni bari aldatma.