Ben kendim gelmiştim sana.

Gelişim gibi olamasa da döndüm senden.

Döndüm sözlerimizden, hayallerimizden çok da az kalmışken gerçeklerine… Davetime icabetinle birleşen yolumuz davetsiz sıkıntıların beni çekmesiyle son buldu.

Davetsiz gittim senden, bilemeden. Pişman da olmadım ama çok yandım güzel zamanlara.

Ölmelerden kaçmalarla gözümü yaşlı geceler ve günlerle doldurdum.

Haklılık aramadım, seni aradım.

Peki…

Hangi seni? Hangi beni aradım?

Davete icabet eden seni ve o yerdeki beni aradım.

Düşünüyorum... Çok soruyorum kendime, kılıfına mı uydurmaya çalışıyorum olan biteni?

Hayır!

Bu öyle değil. Bir ödüle evrilmeye başladığın gün ben de kopmaya başlamışım. Tükenene kadar uğraşmışım. Eminim bundan.

Hem ufacık sorularım var, ağır tercihler kendiliğinden gelmez mi?

Sen neyi kurup koydun önüme?

Fazla güven mi?

Zaten senin oluşlarım mı?

Sevişiriz geçer mi?

Hangisini düşündün?


Şunu biliyorum: Sadece isteklerini gerçekleştirmeyi başardığım günlerde bir ödül olmuştu gülüşün, huzurun ya da diğer her şeyin. Yanında küçük de hissettirdin bazen. Bazen lüzumsuz kelimelerim de varmış gibi… Severek susmanın sonucu oldu bu. İyi olmadı ama oldu.

Zaman seni nasıl başka biri yaptı?

Bak sana anlatayım:

Hayallerine gönüllü bir tamirci olmuştum ben. Yedi yaşını bile mutlu edip otuz beşini izleyecektim güya.

Sadece güzel belledim bir insanın çocukluğunu tamir edince başka biri olduğunu, tamirciyi unuttuğunu. Yedisine dokunulan insanın kimyasının o an bozulduğunu. Gözlerini en ileriye başka biri olarak diktiğini.

Sen tamirci olma. Başka bir tamirciye dokunma.