Hata. Var olup olmaması önemli olan çok şey var bu hayatta. Zaman geçtikçe neyin olmamasının bizi eziyet içinde bırakacağı belli oluyor. Eziyet ve eksiklik aynı şeyi ifade eder mi? Bazı mahrumiyetler için evet. Ama esasında aynı olmamalı. Belki de olmalı. Ama değil. Aynı şey değil. Bir zamanlar tam olmayan her şeyin çöpe gitmesi gerektiğini düşünürdüm. Yarım olan eksik olan ne varsa ölmeliydi. Ben de yarımdım veya eksik, öyleyse ben de yok olması gereken bir çöptüm. Benim gibi nicesi bir şekilde değer bulabilirdi hayatta. Bir yanları yok olmalarına mani olacak kadar iyiydi kanımca. Ama bende yoktu, o her ne ise yaşamamı gerektiren. Böylece yaşamsal döngüdeki sosyal alandan ellerimi çektim. İnsanların arasından çekildim. Var olmaktan da... Varlığı onlara bıraktım böylelikle. Şimdi bakalım... Tamlık var mı? Ya da tersten sorayım eksik olmamak var mı? Tanrı varken kimse tam değildir değil mi? Olsa olsa tam olan odur. Hepimiz eksiğiz. Peki varlık sahnesi yalnızca tamlara açıksa bizler nerede olacağız? Zaten tek başına var olmak varlık sebebi değil midir? Tek başına düşünebilmek, yazabilmek, fark edebilmek, sevebilmek, nefret edebilmek... Öyleyse cevap tamamen bir hataydı. Ben var oluştan çekilmeli değildim Hiç kimse de öyle... Eksik olmak sadece tanrı olmamak demek. Bu kadar. Eksik hissetmenin bir hastalık olduğunu düşünmek üzerine binlerce üretilmiş görüş ve bildirim bulabiliriz. Tam olmamızı öğütleyen "tamlar" bizi eksiklikle suçlar, sonra da eksik hissettik diye hasta sayıp tedaviye kalkışırlar. Ki olmayacağını söyleyerek iyileşmenin, yüzeyin altında saklı tutarak. Gizli olmayan bu yaralayış biçimi sakınmamız gereken bir algıdan ibaret. Tamlar diye bir şey yok. Hepimiz rüzgarın estiği yönde veya tersinde derinde veya başka bir yerde yürüdüğümüz, yaşadığımız, durduğumuz, susadığımız sürece varlığa uygunuz ve varız. Sunuşlara göre, rüzgarın aksine yollarda düşünmek delilikle bilinir. Akışın yüzeyde mi yoksa derinde mi olduğunu düşünmenin salık verilmesi yerine bir tane güzergah gösterilir. Oysa ne tek bir rüzgardır yönlenen ne de akışlarımız birdir. Biri bütünlemek azalmaktır. Bütün halinde bir şey olmamız bizi zaten bir şey yapar. Çok olamayız. Çok olmamıza kıymak ne kadar adaletli? Çokluğumuza kıymak isteyeni susturmak, zihnimizde o sözleri kurutmak ve bir dağ yamacına çıkarken herkesin kendi ayaklarını kullanacağını bilmek durumundayız. Her şey bizi daha da yön bulur hale getirecek. Belki bazen yanlış yönde hayatımızın çoğu harcanacak ve yaslarla dolacağız belki de doğru yönde ilerlerken düşeceğiz, ki düşebiliriz. Düşmeye hakkımız yok mu? Düşme hakkımızı kaybetmeyeceğiz. Durmak hakkımızı da... Varlığın içinde olmanın bir yanı olan; her şeyin küçük , büyük yasla saklı gelişinden haberdar olmak üzere deneyimlediğimiz kırılışlar ve görüşümüzü berraklaştıran düşmelerimiz bizi bulmalıydı zaten. Hep olduğumuz yerde batıp gitmeden yürüyebilmemiz için hepsi.